Kader denilen şey sadece insan için mi geçerlidir yoksa mekanlar için geçerli olduğu zamanlar da olur mu? Mesela İstiklal Caddesi numara 362 de bulunan bu küçük dükkan gibi. Şark Aynalı Pasajı 1840’da “Passage Orientel” adıyla açılmıştı. Pasaj olduğu içinde onlarca dükkandan oluşuyordu. 10 masanın zar zor sığabildiği küçük bir dükkanı da İstiklal Caddesi’ne bakıyordu. Pasaj kurulduktan bir yirmi yıl kadar sonra Lebon adlı bir pastacı bu küçük dükkana bir […]
Yeniçeriler. Bir dönem cesaretleriyle,savaşkanlıklarıyla ünlüydüler. Bir dönem de kelleler götüren isyanlarıyla. Bir ayaklandılar mı, Osmanlı’da yer yerinden oynardı adeta. Çünkü nice kelleler giderdi o ayaklanmalarda. Onun için yeniçerilerin bağlılıkları önemliydi. Ve yeniçeriler bağlılıklarını bir “şeker kıvamında” bildirirlerdi. Aylıklarını üç ayda bir alırlardı yeniçeriler. Divan, bunun için Topkapı Sarayı’nda bir tören düzenlerdi. Ve törende de bir yemek verirlerdi. Çorbalarını içer yemeklerini yerdi yeniçeriler. […]
Mimar Sinan. İstanbul’a sülietini kazandıran, deyim yerindeyse nakış nakış dokuyan adam. İstanbul bu kadar etkileyiciyse kuşkusuz en büyük pay Mimar Sinan’ın ya da adlandırıldığı gibi Koca Sinan‘ın. Her yerde var İstanbul’da Sinan. Kâh Üsküdar yamaçlarında kâh Haliç sırtlarında kâh Boğzaiçi’nde kah merkep bağırtacak kadar dik yokuşlarda. Ama bir yerde yok gibidir Sinan: İstiklal Caddesi’nde. Tabi o zaman İstiklal diye bir yer yok. Pera var ve bağlarıyla meşhur. Meşhur Pera […]
Gitmeyenler bilmezler. Topkapı Sarayı’nın dış bahçesi olan Gülhane Parkı, burada çok yetiştirildiğimiz için adını bizden alır. Çiçeklerin kraliçesi olarak kabul edildiğimizden, Anadolu’da çok eski zamanlardan beri yetiştiriliriz. Dolayısıyla bilir Anadolu halkı biz nasıl yetiştiriliriz, nasıl güzelleştiriliriz, tadımız nasıl çıkar ve yarin eline nasıl veriliriz. Topkapı Sarayı’nın hasbahçesine ilk gelişimiz Osmanlı padişahı Fatih dönemine rastlar. Siz deyin 1460 ben diyeyim 1470’de […]
Bilim dünyası , Fringilla coelebs diyor. Biz Alemdağı İspinozu. Alemdağı İspinozu’nun diğer 17 ispinoz türünden pek bir farkı yok. Tüyleri diğerlerininki gibi. Açık mavi,kırmızı,yeşilimsi ve siyah beyaz. Büyüklüğü de neredeyse aynı ama ispinozların içinde en şeni, en şakrak olanı. Ötüşü en güzel olanı. Öterse en yüksek perdeden öteni. Osmanlıda yüzlerce yıl kimse farkına varmaz ispinozun. O, doğayı şakraklığıyla,yüksek perdeden ötüşleriyle şenlendirmeye devam eder. 2 […]
Yukarıdaki balık, “taşıdığı silaha değmez bir balık” Ben değil, Evliya Çelebi söylüyor seyahatnamesinde, kılıçbalığını anlatırken. Kılıç gibi bir silahı taşıdığına göre akıllı, savaşkan, ağları yırtan bir balık bekliyor herhalde. Nasıl avlandığını görünce hayalkırıklığına uğramış olmalı. Bir adam Beykoz civarında gemi direğinin tepesine oturup gözcülük edermiş, elinde kocaman bir taşla. Beklermiş sürüler halinde Marmara’ya akın edecek kılıçbalıklarını. Ve Karadeniz’in dalgalarından kurtulan kılıçbalıkları Marmara’ya girdiklerinde, adam elinde ki […]
Bu küçük çarşıda tam 39 dükkan var. Ve bu dükkanlarda da minyatür desenli çay tabaklarından, musiki cd’lerine, desen desen halılardan ,Osmanlı desenli ipek şallara kadar ne isterseniz var. Bu zenginlik karşısında büyülenip de, yukardaki kadın gibi her bir dükkana uzun uzun bakarsanız, o küçük çarşı büyüyüverir. Birden 2 saatinizi yiyen kocaman bir çarşıya dönüşüverir. Turistler Baazar derler bu küçük çarşıya. Osmanlı ise Arasta. Osmanlı […]
Bu türbede yatan,makamından alelacale kaçan biri, hemde ayakkabılarını bile giymeden. Yalın ayak İstanbul sokaklarını arşınladığından zannetmeyin ufak tefek biri. Devrin sadrazamı yani siyaseten en güçlü olan adamı. Mahmud Nedim Paşa ya da nam-ı diğer “Nedimof” Biri 1871-72 ve diğeri 1875-76 da olmak üzere iki kez sadrazam olmuş. Sadrazamlığı sırasında da dış politikada Rus yanlısı olmuş. Bu yüzden de “Nedimof” demişler Mahmud Nedim Paşa’ya. 1876’da devletin […]
Bir Osmanlı paşası dermiş ki çevresine, oldukça ciddi ve vakur bir biçimde: “Bu yaptırdığım hanların adları Osmanlı’nın yayıldığı kıtaların adlarını tamamlayacak.” Paşa böyle iddaalı konuşurken üç kıtada da vardı Osmanlı. Avrupa’da, Asya’da ve Afrika’da. Paşa, Avrupa kıtasını temsilen Rumeli Han’ını yaptırdığında tarih 1890’lı yılların başlarını gösteriyordu. Binanın şuan han olarak kullanıldığına bakmayın, konut olarak kullanılan bir apartman olarak yaptırmıştı. Şıktı, görkemliydi bu apartman. Girişi şatafatlı rölyeflerle süslenmişti. […]
Bu pencereler dile kolay,2 yıl hiç açılmamış. Döneminin en iyi porselen satıcısı… Kadir kıymet bilen yas tutan vefakar bir aşığı. Adı, Henri Degucis. 1870’li yılların sonunda ünlü mimarlardan Vallauri’ye Galata’da kışlık bir konak yaptırmış. 1881’de de ailesi ile beraber yapılan konağa taşınmışlar. Uzun yıllar da bu konakta güzel günler yaşamışlar. 1940’ta karısı ölmüş Degucis’in. Ve Decugis için ömrünün sonuna kadar sürecek yas dönemi […]
Ragıp Paşa, padişah 2. Abdülhamit’in en has adamlarından biri, belki de birincisi. Çünkü Abdülhamit’in başa geçtiği 1876’dan, tahtan indirildiği 1908’e kadar tam 32 yıl Abdülhamit’in mabeyncisi olmuş. 1909’da İttihatçılar Abdülhamit’i Selanik’e sürgüne gönderince, Abdülhamit’in bu en has adamına kıyak geçeçek değillerdi ya… Onuda Midilli’ye sürdüler. Birkaç yıllık sürgün hayatından sonra da İstanbul’a geri döndü Ragıp Paşa. 1920’de de yakalandığı mide kanserine yenik düştü. Neden mide kanserine yakalandığına […]
Pera Palas. Batının zengin çocukları, Doğunun fakir topraklarına ayak basınca 5 yıldızlı zenginliklerini Doğu’da da 5 yıldızlı yaşasınlar diye yapılmıştı Pera Palas. Bırakın içinde kullanılan mermerleri, aynaları, avizeleri, gümüş yemek takımlarını yapıldığı taşlar bile dönemin en pahalı taşlarıydı. 1955’te Hilton Oteli yapılana kadar da Türkiye’nin hizmette ve konforda tek 5 yıldızlı oteliydi. Kimler kalmadı ki Pera Palas’ta. Mustafa Kemal’den İran şahı Rıza […]
Sanki, Binbirgece Masallarında anlatılan düş ülkelerinin prensesleri gibi. Aynanın karşısına geçmiş, bilmem kaç bininci kez taradığı saçlarını yeniden tarıyor. Onları okşuyor ve narin elleriyle yeniden yeniden güzelleştiriyor olmalı. Dul kaldığında daha güzelliğinin baharındaydı. 25 yaşındaydı. Bir daha da evliliğin yanına uğramadı zaten. Ta ki 70 yaşında mezarlıkla evlenene kadar. Adı Esma’ydı, soyadı Sultan. Kardeşi de Osmanlının gelmiş geçmiş en yenilikçi padişahı 2.Mahmut’tu. Esma Sultan’ın bu güzelliğine bakıp da “Bu […]
Kitap, belki de tutkuyla bağlı olduğu tek şey. Çünkü hiç evlenmemiş, tüm ömrünü müzmin bir bekar olarak geçirmiş. Barların ve bilumum eğlencenin merkezi olan, burnunun dibinde ki Beyoğlu’na yine dini inançları mucibince hiç ayak basmamış. Beyoğlu niredir? diye sorsan belki de bilmez, ama kütüphanesinde olmayan el yazma bir kitabı almak için Yunanistan’dan taa Yemen’e tayin isteyecek kadar da gözü kara biridir. Aslen Diyarbakır’lıdır, Ali Emiri Efendi. Defterdarlıkta görevli orta […]
Bu aksakallı adam Andrea Gritti. 15 yıl Venedik Devleti başkanlığı yapmış. Öldüğünde de 84 yaşındaymış. Ölüm sebebi de garip: Aşırı yılanbalığı kızartması yemek. Andrea Gritti İstanbul’a ayak bastığında yıl 1497’dir. Buğday ticareti yapan bir zengin, bir beydir o. 1503’te de Venedik Devletinin Osmanlı’da ki elçisi olur. Elçilik binası olarakta Pera Bağları’nda ki bir evi kullanır. İstanbul’da lüks bir yaşam sürer Andrea Gritti. Şarap ve kadın en büyük keyfidir. Beş […]
Fotoğraflarda yukarı doğru tırmanan kaldırım, Galata’yı Beyoğlu’na bağlayan Yüksek Kaldırım. Kaldırımları teker teker söküp yerine asfalt yol yaptıklarından artık Yüksek Kaldırımın adı var kendi yok.1860-70’li yıllarda hergün yaklaşık 40 bin kişi bu kaldırımı tırmanarak Galata’dan Beyoğlu’na ulaşıyormuş. Bu tespit dönemin mimarı E. Henri Gavand’a ait.Bunun üzerine H. Gavand bu alana bir demiryolu projesi yapılırsa çok karlı olacağını düşünmüş ve projesini hazırlamış. Padişah Abdülaziz’in huzuruna çıkmış. Olur, […]
Ruslar, ajanlar ve sanat İstiklal Caddesine boylu boyuna uzanan bu kale gibi yapının, Narmanlı’nın tarihinde üç sihirli kelime. Bu kaleye benzeyen bina 18432te Rus elçiliği olarak yapılır. Bir kaç yıl sonra yeni Rus elçiliği yapılıp elçilik görevlileri yeni binaya gidince, binanın odaları Rus şirketler tarafından ofis olarak kullanılmaya başlanır. 1920’lerde de İstanbul’a binlerce Beyaz Rus göçmen gelir. Çünkü 1917 de, Rusya’da Çar devrilmiş ve […]
Lüks, ihtişam,yoksulluk ve trajedi maşallah gani gani. Sanki hepsi Frej apartmanı denilen bu binada buluşuvermiş. Selim Hanna Frej, Beyrutlu bir zengindir. O kadar zengindir ki Hayfa’dan Lübnan’a,Lübnan’dan Trablusgarp’a kadar çok geniş bir alanın deniz ticareti haklarını Osmanlı’dan 99 yıllığına kiralamaya gözü alabilir. Süper zengin Selim Hanna Frej 1900’lü yılların başlarında lüks bir konut yaptırır. Dönemin en gösterişli partileri de haliyle bu ultralüks konutta yapılmaya başlanır. Öyle ki […]
Hayat ve ölüm nasıl da içiçe. Hayata dair kim kimle çıkmış kim kimi kiminle aldatmış gibi dedikodularınızı yapıyor, çayınızı kahvenizi yudumluyor, yer yer de kahkalarınızı atıyorsunuz. Ama kafanızı bir çeviriyorsunuz, burnunuzun ucunda ölüm var. Hayat ve ölümün bu derece içiçe geçtiği hani bıraktım İstanbul’unu, Türkiye’sini, dünyada başka bir yer var mı acaba? Düşünün bir. Arkadaşlarınızla bir kafeye gidiyorsunuz ve ortasında bir mezar var. Ama ne siz […]
Harem,
birbirinden güzel cariyeleriyle,
içki ve eğlence meclisleriyle,
komploları ve entrikalarıyla
her daim tarihe ilgi duyanın meraklı gözlerini çevirdiği bir yer.
Yukarıda ki
Norveç’e bağlı ve Kuzey kutup dairesinin yaklaşık 200 kilometre yukarısında, yani nerdeyse kuzey kutbunda Lotofen denilen bir takımada vardır. Bu takımada bir Viking kabilesi yaşar. Kabilenin adı Reis Olav Tvennubrini’dir. Bu kabileninde Halvdan adında bir başkomutanı vardır. Halvdan benim gibi genç ve bekardır. Aynı zamanda da korkusuz bir başkomutandır. Ve bir gün Miklagard’a uzanacak uzun bir yolculuk yapar. Vikingler Miklagard derler bildikleri en büyük […]
Sirkeci’den Sultanahmet’e doğru çıkarken yolun solunda 7-8 metre yüksekliğinde ki surlar karşılar sizi ilkin. Merak edip durursunuz “bu da neyin nesidir?” diye. Aklınıza hemen Bizans geliverir. Hani Bizans’la İstanbul surları özdeşleşmiştir ya! Ama değil, o surları Bizans değil, Osmanlı yaptırmıştır. Bu yüzdende Sur-i Sultani derler zaten , yani Sultanın Surları. O surlar Sultanın Surları ama tapusu sultana ait olduğu için değil, Sultanın sarayı olan Topkapı Sarayı’nı koruduğu için. […]
Bu duvarlar, yüzlerce yıl yüzbinlerce seyircinin keyiften çıldırasıya bağırdığı, yıl 532’de kılıçtan geçirilen 30 bin insanın acıdan çığlık attığı, kah at yarışlarının yapıldığı, kah politikanın avaz avaz tartışıldığı Hippodrom’un duvarları. Sphondone diyorlar bu duvarlara. Dile kolay tam 1900 yaşında. 1900 yılda da her badireyi atlatmış. Ne etrafını çevreleyen gecekondular, ne çevresine hiçbir bilgelendirici levha koymayan ilgisizlik ve cehalet, ne Bizans’a düşmanca bakan yobaz kafalar, ne de […]
Bu şirin adacığımızın mekanı Burgazada ile Heybeliada arasıdır. Adı da Kaşıkadası. İlginç ama önceden de pide diyorlarmış. Kaşıkadası diğer adalardan farklı. Bu civardaki bütün adalarda bir şekilde tarihi kalıntılar mevcutken, bu adada bir tane bile yok. Çünkü,Bizans diğer adaları sürgün yeri olarak kullanıyorken bu adayı hiç kullanmamış. Yine diğer adalar yapılaşmaya açılmışken, Kaşıkadası ne Osmanlı döneminde ne de Cumhuriyet döneminde yapılaşmaya açılmamış. Bir ara otel yapmaya […]