
“Kapının tokmağı tunçtan, içi ahşap, dışı bakırdan yapılmış. Camisi Cizre’de. Tokmağı Danimarka’da. Kendisi İstanbul’da…” Bu bir bilmece değil. Yaklaşık sekizyüz yaşındaki, Cizre Ulu Camii’nin ulu kapısına düzülmüş bir methiye! Ulu Camii neden ulu? Bir olasılık yaşından. Çünkü Anadolu’nun en eski camisi. Taa Hz. Ömer zamanından… Selçuklular 13.yy’da burayı onarmışlar ve camiye adına yakışan ulu bir kapı yapmışlar. Kapıyı bakır plakalarla donatmışlar ve plakların her birini sonsuzca tekrar eden geometrik şekillerle süslemişler. İstemişler ki […]

İstanbul, 330 yılında Roma’nın başkenti olarak inşa edildiğinde kentte hummalı bir çalışma başlamıştı. İmparatorluğun bir çok bölgesinden getirilen sütunlar forum merkezlerine dikiliyor saraylar, sarnıçlar, kiliseler ve manastırlar yapılıyor kenti saldırılardan koruyacak büyük surlar inşa ediliyordu. Şu anki Edirnekapı semti de surların dışındaydı. Bunun için de “Khora” yani “kent dışı” olarak adlandırılıyordu. Khora’nın kaderini belirleyen olay 289 yılında gerçekleşti. 289 yılında Aziz Babylas, 84 müridiyle beraber […]

Kispet giyip yağlanacak ve devrin ünü pehlivanlarıyla güreş tutacak kadar pehlivanlığa meraklı bir padişahtı Abdülaziz. Bundan dolayı da Osmanlı hareminde padişahlara söylenen “Arslanım” ünvanına belki de en uygun olan padişahtı. Çünkü bağırmaktan daha ziyade esip, gürlermiş. Avcılığa da meraklıymış Abdülaziz. Sık sık Alemdağ’a avlanmaya çıkarmış. Ava giderken de gerekli hazırlıkları yapması ve dinlenmesi için yol üzerindeki bir noktaya küçük bir köşk yaptırmış. Köşk, tek […]

Yazan ozan, bir kadındı. Kralına, biricik aşkına, Şusin?ine yazmıştı. Şöyle bitiyordu şiiri: ” … Tanrı Ellil?in kalbini memnun eden Şusin?im. Lütfet bana okşayışlarını…” Sizi bilmem ama bence, Kral Şusin kesinlikle lütfetmiştir okşayışlarını. Hatta bir değil binlerce kez lütfetmiş olma ihtimali oldukça yüksek. Neyse konumuza dönelim. Yani, yaklaşık 5000 yaşında olan dünyanın ilk aşk şiirine. Şiir, günümüz ölçülerinde bile oldukça erotik. Mesela, kadın şiirinin bir kısmında […]

Arkeoloji Müzesi. Müzeciliğimizin Batı standartlarındaki ilk göz ağrısı. Müze, klasik mimari akımına göre yapılmış, bu yüzdende girişi antik Yunan tapınaklarını andırıyor. Müze, 13 Haziran 1891’de açılmış. Kurucusu, Türk müzeciliğinin ve arkeolojisinin kurucusu döneminde ki resim sanatının en önemli temsilcisi olan Osman Hamdi Bey. Osman Hamdi Bey, Arkeoloji Müzesi’ni tek bina olarak yaptırmış. Ama kısa zamanda müze için toplanan arkeolojik kalıntılar binaya sığmamaya başlamış. Bunun […]
Yaşım 32. Şimdiye kadar hiç bir anahtarlığa 24 lira vermedim. Bu hariç. Ortada gücü ve kudreti temsil eden bir aslan başı, kenarlarda kötülükle savaşı sembolize eden iki ejder. Kem gözlerden sakıyan, düşman güçlerden koruyan ilahi bir tılsım. Şamanın tılsımı. Nerde ise oraya güç veren, koruyup gözeten, düşmana korku salan, sahibine cesaret veren bir tılsım. Aslanbaşlı ve ejder motifli bu eser bir cami kapısının, kapı tokmağı olarak […]

Bu otomobil, 1959 yılı Playboy güzeli için yapılmış. Çok ama “çok özel” bir tasarım. Haliyle seksi tavşan amblemli. Haliyle pembe mi pembe. Haliyle “iki kişilik”. Haliyle “üstü açık”. Peki nerde bu seksi otomobil? Pardon, klasik. Çengelköy’de. Sabri Artam Vakfı Otomobil Müzesi’nde. Dünyanın bir ucundan, taa Japonya’dan özel ziyaretçi çeken bir müze Sabri Artam Vakfı Otomobil Müzesi. Koleksiyonunda yüzden fazla klasik otomobil bulunduran, ama […]

Pargalı İbrahim Paşa’nın yalınayak dolaşan bir balıkçının oğulluğundan Osmanlı’da zirveye çıkan hayat hikayesini bu linkte anlatmıştım. Hikaye 1536’da cellatların ellerinde son buluyordu. Ve Makbul İbrahim, Maktül İbrahim oluyordu. 1520 yılında At Meydanı’nı sadece dikilitaşlar süslemiyordu. Ön cephesi 140 metre olan bir sarayda görkemiyle süslüyordu. 2. Bayezid döneminde(1481-1512) taştan yapılmış bir saraydı bu. 4 avlusu vardı. Avluyu çevreleyende onlarca odası. Büyüklüğüyle Topkapı Sarayı’yla yarışan bu sarayı, Sultan Süleyman 1520’de […]
Taşınan cenaze Pargalı İbrahim Paşa’ya ait. Minyatürü, Nakkaş Osman çizmiş. Mart 1536 da. Yunanistan’ın Parga kasabasında, yalınayak dolaşan bir balıkçının oğlu olarak doğar Pargalı. Fakirin önde gidenindendir yani. Küçük yaşlarda Maltalı korsanlar kaçırınca Pargalıyı, Pargalı için hayat değişir artık. Çünkü

Harem,
birbirinden güzel cariyeleriyle,
içki ve eğlence meclisleriyle,
komploları ve entrikalarıyla
her daim tarihe ilgi duyanın meraklı gözlerini çevirdiği bir yer.
Yukarıda ki

Yukarıda ki fotoğraf bir müzenin ziyaretçi defterinden Şubat 2010’da çekildi. Defter de şunlar yazılı: “Bugün bu müzeyi görebilmek için biz okulu astık. Değerimizi bilin. Ve çok beğendik! ” altta sekiz isim ve üç imza. Anlaşılan bir grup liseli müze gezebilmek için okulu asmışlar. Gezileri bitince de ziyaretçi defterine yaptıkları anlamlı kaçamağı not etmiş ve “değerimizi bilin” diye eklemişler . Herkesin okulu asıp kafelere gittiği ya da […]