Hayat ve ölüm nasıl da içiçe.
Hayata dair kim kimle çıkmış kim kimi kiminle aldatmış gibi dedikodularınızı yapıyor, çayınızı kahvenizi yudumluyor, yer yer de kahkalarınızı atıyorsunuz. Ama kafanızı bir çeviriyorsunuz, burnunuzun ucunda ölüm var.
Hayat ve ölümün bu derece içiçe geçtiği hani bıraktım İstanbul’unu, Türkiye’sini, dünyada başka bir yer var mı acaba?
Düşünün bir. Arkadaşlarınızla bir kafeye gidiyorsunuz ve ortasında bir mezar var. Ama ne siz mezarı rahatsız ediyorsunuz, ne de mezar sizi.
Burası eskiden kiliseymiş. Rahipler ellerinde incil dolaşıyorlarmış bu mekanda. İsa’yı tartışıyorlar, kutsal azizlerinden bahsediyorlarmış.
2.Beyazıt döneminde Kapıağası Hüseyin Ağa kilisenin yanına bir minare ekletmiş (1504) Ve güzelim kilise olmuş güzelim bir cami. Ayasofya’ya benzediği için de Küçük Ayasofya demişler. Hüseyin Ağa kiliseyi camiye çevirmekle kalmamış, caminin bahçesine de 24 odalı bir tekke yaptırmış. Önce Halveti sonrada Celveti tarikatının zikir törenleri burada yapılmaya başlanmış.
Ayasofya zaviyesi şeyhi Mehmet Efendi’ de tekke bahçesinin bir süre sonra kafe olacağını tahmin edemediğinden olacak, tekkenin ortasına gömülmek istemiş. 1768’den beri de burada yatıyor.
Tekke bir süre sonrada medreseye çevrilmiş. 1869’da burada 55 talebe öğrenim görmekteymiş.
Yani anlayacağınız burada eskiden softalar, mollalar sakallarını sıvazlaya sıvazlaya geziyorlarmış. Şimdi dünyanın bir ucundan gelen turistler meraklı gözlerle geziyor. Ve çaylarını, kahvelerini içiyorlar.
Ayrıca burası zatıalilerinizin yani benim İstanbul’daki 1 numaralı mekanıdır.
Pazar kahvaltıları çok güzeldir buranın. Bir sessizlik bir sakinlik değmeyin keyfime gitsin. Çayı ayrı bir güzel, kahvesi ayrı, mistik havasıysa apayrı bir güzelliğe sahip. Hele medresenin küçük odalarından gelen ney sesi yok mu? Bir de yanında Türk kahvesi. Çok mu oturdun, ayakların mı uyuştu, ya da sohbet biraz sıktı mı seni, gez biraz bir zamanların softaları gibi medresenin bahçesinde. Zamanında medrese öğrencilerinin bağdaş kurup ders çalıştığı, Kuran okuduğu küçük odalara gir. Ve o odalarda bugün yapılanları,binbir emekle yaşatılan geleneksel el sanatlarını gör. Ebruları, seramik ve cam sanatlarını, minyatürleri,ağaç işlemeciliğini,
sedef kakmacılığını gör. Ya da sakince bir ney’in çalınışına tanıklık et.
Kafe, kışın çadırla kaplanıyor
Gitmek isteyene: Küçük Ayasofya Cami Cankurtaran ile Kadırga semtleri arasında bulunmaktadır.Denize yaklaşık 20 metre mesafededir.