Nice seyyah geldi gitti İstanbul’a, nerdeyse hepsi de ortak bir noktada birleşti: “Osmanlının mezarlığı muhteşemdir. ” Hatta İstanbul’a birkaç kez gelen ünlü Fransız edebiyatçı Gerard De Nerval İstanbul’da Boğaziçi’nden, saraylardan, köşklerden, sokaklardan daha fazla mezarlıkları beğendi. Osmanlıda her bir mezartaşı bir sanat abidesidir. Öyle ki devrin tüm sanatsal üslupları taş işçiliğinden tutun hat sanatına, manzum biyografisinden tutun başlıklarına kadar bir […]
Fotoğrafta geleneksel Osmanlı mezartaşlarının zerafetini, modern bir kadının zerafeti tamamlıyor. Mezartaşlarının başlıklarına ve kadının şapkasına dikkat! Kimbilir, belki de Osmanlı mezarlıklarıyla ilgili çekilmiş en iyi fotoğraf bu. Çünkü uygarlık tarihine yön veren iki kavram olan geleneksel ve modernite bir kadrajda buluşuyor. Yıl 1919. Yer, Üsküdar’da bir mezarlık, muhtemelen Karacacaahmet Mezarlığı. Fotoğrafçı, National Geographic fotoğrafçılarından olan Morıtımer J. Fox.
İstanbul’daki Osmanlı mezarlarının çoğunu dolaşmış ve fotoğraflamışımdır. Böyle bir görüntüye hiçbir yerde rastlamadım. Ve ilk işim o üzümler olgunlaşınca, dalları üzümlerini taşıyamayınca fotoğraflamak olacak. Kendime hakim olabilirsem o üzümlerden yememeyi düşünüyorum. Her ne kadar dayanamamış, hamının bile tadına bakmış biri olarak bu olasılık çok düşük görünsede… Yer: Üsküdar’daki bir caminin haziresi (mezarlığı)
Bektaşinin birinin canına açlık, yoksulluk tak etmiş. Yaşamaktan bıkmış usanmış artık. Göğe bakarak ” Allah’ım” demiş, “yeter artık, al canımı da kurtulayım.” Tam o sırada bahçe duvarının kenarından geçiyormuş. Bir anda hareketlenme olmuş. Bahçe duvarı yıkılmış. Bektaşi son anda bir hamlayle canını kurtarmış. Göğü işaret ederek, “Yaa” demiş, “canımı almaya ne kadarda hevesliymişsin.” Bektaşilik kültür dünyamıza bu gibi muhalifliğiyle ünlü, […]
Biri bugün. Diğeri dün. Biri 40 yaşında. Diğeri 6×40. Birinin derdi bir vefat, belki de parasızlık. Diğerinin derdi vefasızlık, kendine olsa gam yemez, koca tarihe olan vefasızlık…
Benim Osmanlı mezarlıklarına özel bir ilgim var. Çünkü bu mezarlarda tarih desen tarih var, sanat desen sanat var, doku dersen doku var, ne kadar ironik olsa da hayat desen hayatta var. Birkaç yıla kalmaz İstanbul’daki Osmanlı mezarlıklarının seceresini çıkaracak ve fotoğrafın altın kurallarına sadık kalarak fotoğraflayacağım. Bu fotoğrafı dün Nakkaştepe Mezarlığı’nda çektim. Fonda Boğaziçi köprüsü var. Ad olarakta “Yaprakların Ardındaki […]
Nice seyyah geldi gitti İstanbul’a, nerdeyse hepsi de ortak bir noktada birleşti: “Osmanlının mezarlığı muhteşemdir. ” Hatta İstanbul’a birkaç kez gelen ünlü Fransız edebiyatçı Gerard De Nerval İstanbul’da Boğaziçi’nden, saraylardan, köşklerden, sokaklardan daha fazla mezarlıkları beğendi. Osmanlıda her bir mezartaşı bir sanat abidesidir. Öyle ki devrin tüm sanatsal üslupları taş işçiliğinden tutun hat sanatına, manzum biyografisinden tutun başlıklarına kadar bir […]
” Mezarlıkları onarmak Türkiye’de adet değildir ve bu anıt taşlar ince, uzun ve genellikle silindirik olduklarından dolayı, bir süre sonra dikey durumlarını terkederek her istikamete doğru eğilirler. Bu da mezarlıklara yabanıl ve olağanüstü bir görüntü verir.” (Seyyah Francis Marion-Crawford’un 1890’larda İstanbul adlı kitabından alıntıdır)
Oyun illa ki parklarda mı oynanır. Sokaklarda mı? Mesela mezarlıklarda oynanmaz mı? Mesela, sırf oyun olsun diye Scooby Doo 500 yıllık tarihi bir mezarlığın toprağına gömülmez mi? Sonrasında da üstüne tahtalar örülmez mi? Toprağı serpilmez mi? Mezartaşı dikilmez mi ? Müthiş bir oyun oynamanın keyfiyle tebessüm edilmez mi ?