Bu fotoğraflar 180 derecelik görüş açısına sahip bir objektifle çekildi. İnsanın iki gözüyle yaklaşık 100 derece gördüğünü düşünürsek, görüş açısı olağanüstüdür. Bu yüzden de Balıkgözü Objektif olarak adlandırılır. Bu fotoğrafları yayınlamamın nedeni şu: İstanbul’a bir balığın gözüyle bakın. İstanbul balığın gözüyle çok farklı, çok güzel. İyi seyirler. Not: Fotoğrafların telif ücreti ödenmeden kopyalanması ve baskılanması dava konusudur.
Yaklaşık 7 ay önce Üsküdar rıhtımda bulunan tek kişilik bir mahalle karakolunun hikayesini yazmıştım. Bu yazımda tek kişilik karakollardan İstanbul’da sadece iki tane kaldığından ve korunması gerektiğinden bahsetmiştim. Bugün vapur iskeleye yanaştığı zaman şunu farkettim. Karakol yoktu. Kaldırmışlar.
Türbede üç sanduka var, üçü de parçalanmış. Duvarlarından otlar fışkırmış. Tahta kapısı kırılmış.Kubbesi delinmiş. Ve penceresi de yok. Sağlam bir kapı yapmaktansa kapının olduğu yeri tuğlalarla örmüşler. Aynı muameleyi pencereler içinde uygun görmüşler. Türbe, sebil ve darülkurradan oluşan 200 yıllık bir külliyeyi böylece öldürmüşler. Zamanında Mekke Kadılığı ve Anadolu Kazaskerliği yapmış olan Benlizade Ahmet Reşit Efendi?nin türbe, sebil ve darülkurra’dan oluşan külliyesinden bahsediyorum. İstanbul?a […]
Bir yudum su için arı, musluğun içine girdi. Amacı belliydi: “Hayatı yudum yudum içmekti.” Hem de canı pahasına. Çünkü, suyun gürül gürül gelmesi ve minik bedenini alıp götürmesi an meselesiydi. Ama su hayattı. Candı. Kimi zamanda canı alandı. Ve su gürül gürül akmaya başladı. Arı belki de sudan bir an önce kaçmayı başardı. Belki de minik bedenini sel suları kaptı. Arının başına ne geldi bilmiyoruz. Ama bu şık musluğun […]
Uzun zamandır balıkgözü objektifle fotoğraf çekmemiştim. Şöyle bir balıkgözüyle Aya İrini Kilisesi‘ni fotoğraflayayım dedim. İyi de etmişim. Çünkü objektifimle , eğilin dedim ağaçlara. Eğildiler. Kilisenin heybetini büyülediler.
Aznavur Pasajı, adını mimarı olan Hovsep Aznavuryan’dan alıyor. Aznavuryan iddalı bir mimar. İstanbul’u süsleyen onlarca eserinden en tanınanı en iddalısı ise Mısır Apartmanı. Sonrasında da 9 katlı, daracık giriş kapılı Aznavur Pasajı geliyor. Hovsep Aznavuryan’ın pasajında yaklaşık 6 ay önce bir sanat evi açıldı. “Sanat evi” diyorum çünkü ev sıcaklığının yaşayabileceğiniz, kahvenizi yudumlayabileceğiniz ve kendinizi rahat hissedebileceğiniz bir cafe-ev. Aynı zamanda […]
Onlarca penceresinden süzülen ışıkla inci gibi parlayan, onbinlerce çinisiyle göz kamaştıran inancın kolyesi: Rüstem Paşa Camii’nin kubbesi. Hala gitmediyseniz, kesinlikle gitmelisiniz. Kubbenin alnında bağdaş kurup, kubbeyi kesinlikle izlemelisiniz. Çünkü orada ışık, okyanus mavilerinin ve mercan kırmızılarının içinden süzülür.
O kadar güzelmiş ki tanrıçaları kıskandırırmış. En başta da tanrıça Athena kıskanırmış. O kadar güzelmiş ki tanrıları peşinden koştururmuş. En başta da denizler tanrısı Poseidon hayranmış ona. Ve bir gün Poseidon, sahip olmuş ona. Üstelik zorla. Çığlık çığlığa. Hem de tanrıça Athena’nın tapınağında. Haliyle Athena çok sinirlenmiş bu duruma. Ceza olarak Medusa’yı öyle çirkinleştirmek istemiş ki; onu gören taş kesilsin. Kimse bir […]
Kubbe gibi değil de, papatya gibi çıktı. Ne demek lazım şimdi. Ayasofya papatyası mı?
Silahtar Yahya Efendi yaptırmış bu çeşmeyi. Yıl 1788’miş. Tam 169 yıl sonra. “Hoop birader, buradan yol geçecek ” deyip parçalara ayırmışlar çeşmeyi. Rutubetli bir depoya atmışlar. Sanki utanılacak bir şeymiş gibi yıllarca saklamışlar. Tam 37 yıllık bir hapis hayatından sonra Çeşmeyi depodan çıkarmışlar. Bir puzzlenin parçaları gibi birbirine yamamışlar. Ve Kabataş Seddi duvarına cahil bir tokat gibi yapıştırmışlar. Çünkü, parçalar […]
Bu merdivenlerden hiç çıkamamış Ahmet Ratib Paşa. Yaptırmasına yaptırmışta, hiç çıkamamış işte. Bu durumun oldukça trajik olduğunu düşünenler var. Trajediyle de yetinmeyip, Bir hüzün hikayesi olarak anlatanlar var. Bense tam tersini düşünüyorum. Trajedi değil adalet olduğunu iddaa ediyorum. Anlatıyorum. Karar sizin. Ahmet Ratib Paşa, 2.Abdülhamit istibdatının has adamlarındandır. 1892-1908 yılları arasında Kesintisiz 16 yıl Hicaz Valiliği ve kumandanlığı yapmıştır. Paşa, Küçük […]
Adile Sultan’ın Fındıklı’da bir sarayı var, Sarayının adı şuan “Mimar Sinan Üniversitesi” Adile Sultan’ın Kandilli’de de bir sarayı var. O sarayının adı da şuan “Kandilli Kız Lisesi” Ve Adile Sultan’ın Üsküdar’da da bir sarayı var. O sarayın adı da şuan “Validebağ Öğretmenevi” Bir tesadüf mü yoksa vasiyet mi? Aslında ikisi de değil. Adına “devamlılık” denen tarihin görünmeyen eli sadece. Çünkü, […]
Bu camiyi Defterdar Tahir Efendi yaptırmış. Üsküdar Belediyesi’nin “Yüzyıllar Boyunca Üsküdar” adlı kitapta, Tahir Efendi için şöyle yazıyor. “Hesap işlerinden anlar, iş bilir bir zat idi.” Eee adam defterdar, hesap kitap işlerinden anlamasın mı? O anlamayacakta kim anlayacak? Laf mı bu şimdi. Neyse… Defterdar Tahir Efendi, 2. Mahmut döneminde Şıkk-ı Evvel Defterdarlığı yapmış. Yani defterdarlığın Rumeli sorumlusu. 1 yıl sonra […]
Zeyrek Yokuşu’ndaki bu türbe küçük bir mezarlığın içindedir. Mekanın güzelliğinden olacak türbenin yanında şirin bir çayocağı vardır. Ve 3-5 masa. Adından da anlaşılacağı üzerine Mehmed Emin Tokadi 1664’te Tokat’ta doğar. İlk tahsilini de burada yapar. Tahsilini devam ettirmek için İstanbul’a geldiğinde 25 yaşında bir delikanlıdır artık ve tarih 1689’dur. Osmanlıda padişah 4. Mehmet tahttadır o zamanlar. Ünlü Köprülü sülalesi sadrazamlık makamında olup devleti yönetmektedir. Medrese […]
Alttaki camiyi İstanbul’un fethine katılmış bir asker olan, Yavaşça Şahin Mehmet Ali Paşa yaptırmış. Asker dediysem öyle normal asker değil. Kaptan-ı Derya yani Deniz Kuvvetleri Komutanı. Yavaşça Şahin Mehmet Ali Paşa’nın camisi, geçen 500 küsur yıl içinde o kadar onarımdan geçmiş ki mimari açıdan pek bir ilginçliği kalmamış. Yalnız, caminin avlusunda bulunan mezarlığı bir bahar mevsimi gerçekten görülmeye değerdir. Öyle ki mezarlık , gülllerle gülümsüyor sanki. ADRES: […]
Bu merdivenler, caddesiyle sokağıyla bol bol para kokan meskun bir mahali, Bankalar Caddesi ile Banker Sokağı’nı birbirine bağlanıyor. Haliyle yaptıran da oldukça paralı biri. Osmanlı’dan gayrimenkul sahibi olma iznini başarabilen ilk yabancıya, Yahudi bir bankere, Avram Kamondo’ya ait. Avram Kamondo’nun bu merdivenleri, bankasının bulunduğu Banker Sokağı’ndan Bankalar Caddesi’ne rahat ulaşabilmek için yaptırdığı söyleniyor. Lakin, bu bir rivayet. Gerçek olansa şu: “Kamondo Merdivenleri, bugün Karaköy’ün simgesi. Hatta İstanbul’un simgelerinden.” […]
Bu kubbe Beyazıt Camii’nin kubbesinden daha büyük. Ama başka bir caminin kubbesi değil bu kubbe… Bu kubbe, Zevk-ü sefanın son raddesine kadar yaşandığı bir mekanın kubbesi… Bu kubbe, daha kafelerin, eğlence merkezlerinin olmadığı zamanlarda kadınların bir numaralı sosyalleşme mekanı olan ve anaların oğullarına gelinlik kız beğendiği bir mekanın kubbesi… Bu kubbe, İstanbul’un en büyük hamamlarından birinin, İstanbul’un en eski tarihli Osmanlı eserlerinden birinin Tahtakele Hamamı’nın kubbesi. Tahtakale […]
İstanbul’un tüm kültürel mirası içinde belkide en fazla ihmal edileni, hanlardır. Oysa tarihi dokuyu en iyi hissedebileceğiniz yerlerde hanlardır. Çünkü restore edilmemişlerdir. Derme çatmadırlar. İşte böyle hanlardan bir handır, Kızılhan. İhmal edilmiştir. Eskidir. Boyası badanası yoktur.Sıvaları dökülmüştür. Görünüşünden yüzyıllar önce yapıldığını anlarsınız. Ama ne zaman yapıldığını net olarak anlayamazsınız. Çünkü girişindeki kitabesi kaybolmuştur. Ama mimari özelliklerine bakarak 1500’lü yılların başında yapıldığını tahmin edebilirsiniz. Kızılhan çok küçük bir handır. Küçük kare bir avlunun […]
Altı üstü bir boğa heykeli dersiniz. Ve yanından geçer gidersiniz. Ya da uzun uzun bir arkadaşınızı beklersiniz. Muhtemelen geçmişini de hiç merak etmemişinizdir. Çünkü tarihi eser gibi durmadığından tarihsel kimliği yokmuş gibi gelmiştir. Oysa, hiçte öyle değildir. İstanbul?un en yaşlı heykellerindendir. Tam 147 yaşındadır. Fransa?da yapılmıştır. İstanbul’a gelişiyse, Lenin2in, Rusya’da Komünist devrimi ilan ettiği yıla denk gelir. Hikayesi başka bir yazımın […]
Eminönü demek… Gündüzleri iğne atsan yere düşmeyecek kalabalık, geceleri ise sessiz, kimsesiz, karanlık ve tehlikeli sokaklar demek. Çünkü Eminönü demek… 1500 yıldır kesintiz devam eden ticaret ve o ticaretin yapıldığı hanlar, pasajlar demek. Ve Eminönü demek… İşte, hepsi tarih kokan bu hanları gün boyu dolaşmak ve bu hanların en gösterişli dört tanesini aynı fotoğraf karesine, fotoğraf makinasının ezilmesi pahasına sığdırmak demek. Yani Eminönü […]