Tarih 1400’lerdir. Makedonya’nın Kastorya kasabasındaki bir kaç yüz Yahudi ailesi için hayat olduğu gibi devam etmektedir. Bu Yahudiler öyle zengin falanda değillerdir. Kendi yağlarında kavrulan fakir bir hayatları vardır. Bir anlamda mütevazi yaşamın Kastorya’daki adresleridirler. 1453’te, Fatih İstanbul’u fethedince yüz kadarı için hayat değişir. Çünkü Fatih, Kastorya’dan yüz kadar Yahudi ailesini İstanbul’a göç ettirir. Adres olarak da Balat civarını gösterir. Balat’a yerleşen Kastoryalı Yahudilerin ilk işi yaşamını […]
Mesnevihaneler klasik tasavvufun temel eserlerinden olan Mesnevi’nin öğretildiği hanelerdi. Bu mesnevihaneyse Mesnevi’nin sadece Mevlevilerce değil diğer tarikatlarcada benimsediğinin bir kanıtı olarak Fener’in tepesinde, Çarşamba’nın yamacında yükseliyor. Çünkü bu mesnevihaneyi yapan bir Mevlevi Şeyhi değil bir Nakşibendi Şeyhi. Şeyhin epeyce uzun bir adı var: Şeyh el-Hac Hafız Seyyid Mehmed Murat Efendi. Bu derece uzunca bir adla karşılaşınca düşünmeden edemedim. Mimar Sinan hacıydı ama hacı anlamına […]
Müslümanların en fazla ziyaret ettiği kilise hangisidir konulu bir anket yapılsa, muhtemelen şampiyonluk kupasını İstanbul’un bu en heybetli kilisesi kaldırırdı. Sent Antuan Kilisesi İstanbul’un en büyük kilisesi. Cemaati en geniş kilisesi. Bu özelliklere sahip olduğundan olacak, Papa 6. Paul 1967’de Türkiye’ye geldiğinde ayinini burada okur. Okunan bu ayin çok özel bir ayindir aynı zamanda. Çünkü Türk topraklarında bir Papa tarafından okunan ilk ayindir. Papa sadece […]
Bu pazar hava, yaprakları dökülmüş, cami avlusunda çırılçıplak kalmış bir çınarı çekmek için birebirdi. Hüzünlüydü alabildiğine kasvetliydi. Bu çınar İstanbul’un anıt ağaçlarından. Avlusunda bulunduğu camiyle yaşıt, yaklaşık 200 yıl yaşında. Ne diyelim, su gibi ömrü olsun. Tam görüntü için fotoğrafın üzerine tıklayın.
Kuş evi değilde kuş sarayı diyorum. Çünkü Osmanlı ev gibi değilde saray gibi yapmış. Şöyle ki; 2 katlı. Her bir katında onar penceresi var. Üst kat pencerelerdeki motifler ile alt kat pencerelerdeki motifler aynı değil. Bu motiflerdeki ince işleme özellikle dikkat çekiyor. İşleyen zanaatkar her bir detayı ince ince düşünmüş.
Son dönemdeki popüler adıyla Pargalı İbrahim Paşa Camii. Martıya simit atan kızın iki kolunun arasında. Cami 1536’da Pargalı tarafından yaptırılmış. 2. Mahmud dönemindeyse yenilenmiş. Daha sonra bir yangın geçirince 1913’te sıfırdan yeniden yapılmış. Haliyle eski halinden eser kalmamış. Tarihi olarak da adından başka pek bir kıymet-i harbiyesi kalmamış. İki şey hariç. Sivri kemerli pencereler Ve alt katta bulunan yaklaşık […]
Mimar Sinan’ın Mihrimah Sultan’a aşık olduğu fikri tarihin romantik yazarı İskender Pala’nın iddası. Söyler söylemez de idda birçok kişi tarafından gerçekmiş gibi sahiplenildi. Bu aşk, tarihe meraklı epeyce kişi yazdı. Hatta “İki camii arasında aşk” adında romanı bile yazıldı. Malum bizim millete böyle şeyler lazım. “Aha da şu şuna aşıkmış…Hurraaaa! ” Üsküdar’daki Mihrimah Sultan Cami çok karanlıkken, Edirnekapı’daki Mihrimah Sultan Cami aşırı aydınlıktır. Romantizmin esrarlı […]
Ayasofya’ya girdiğinizde sizi etkileyecek onlarca şey vardır ama, ikisi derinden etkiler. Biri, sonsuzluk hissi veren ve sonlu olan sizleri yarattığı bu hissiyatla ezen kubbesidir; diğeri de Kazasker Mustafa İzzet Efendi’nin yazdığı 7.5 metreyi bulan boyuyla, bu sonsuzluğa yakışan devasa hat levhalardır. Bu hat levhaları devasa. Çünkü, harf kalınlığı 35 santimetre, bir harfinin büyüklüğü yaklaşık 3-4 metre. Bu boyutuyla İslam dünyasının en büyük hat […]
180 derece açıya sahip bu panoramik fotoğraf, Mimar Sinan’ın 3 yılda yaptığı ama bizim 10 yılda restore etmesini beceremediğimiz Mihrimah Sultan Camii’ne ait. Kanuni ve Hürrem’in kızı olan Mihrimah Sultan, Mimar Sinan’a iki cami yaptırmıştı. Bu camilerden biri Üsküdar’da diğerini de Edirnekapı’dadır. Fotoğraf Edirnekapı’da olanına aittir. Bu cami, inanılmaz derecede aydınlıktır ve havası kırmızımtıraktır. Çünkü 161 tane pencereyle aydınlanmaktadır. Bunun içinde Mimar Sinan’ın en aydınlık camisi […]
Eğer abartıysa bana ait değil. Malum ben bir elçiyim. Ve elçiye zeval olmaz. Usta hattatlarımızdan Sami Efendi diyor ki, ” Bir daha böyle bir taş yazacak adamın alnını karışlarım”. Ben ise hat sanatından pek anlamadığım için ancak şöyle söyleyebilirim: ” Gittim, gezdim, gördüm. Çok güzel.” Bunca övgüden sonra gelelim fotoğrafını paylaştığım yazının niteliğine. Sülüs, bir yazı (hat) çeşidi ve ucu 2-3 milimetre […]
Bu motif günümüzde sadece İsrail Bayrağı olarak biliniyor. Hatta kimi zaman bulunduğu yerlerden İsrail Bayrağı diye kazınıyor. Oysa bu motif aynı zamanda İslami bir motif. Bilginin değil de dinsel şövenizmin egemen olduğu bir toplumda pek de yadırgamamak gerek aslında. Bu motife cami duvarlarında, mezar taşlarında, türbelerde sıklıkla rastlayabilirsiniz. Yeter ki bakacak gözünüz, bilecek bir zihniniz, gezecek bir azminiz olsun. Dinsel […]
Minarenin alemini İslamı temsilen her zaman hilal süsler. Bu minarenin aleminde ise hilal yok. Hokka ve kalem var. Minare bu özelliğiyle İslam dünyasında tek. Minare, Defterdar Nazlı Mahmud Çelebi Camii’ne ait. Camiyse Eyüp’ün Defterdar semtinde. Tahmin edebileceğiniz gibi Defterdar adını bu camiden alıyor. Nazlı Mahmud Çelebi Kanuni Sultan Süleyman’ın baş defterdarı. Yaklaşık 10 yıl bu görevi yapmış. Son nefesini verdiğindeyse hala defterdarmış. Nazlı Mahmud Çelebi’nin asıl meziyeti bu devlet […]
Françesko, eğlence düşkünü zengin bir çocuktur. Bir askeri seferde yakalanır ve yaklaşık bir yıl kadar esir hayatı yaşar. Yaşadığı bu esir hayatı sonrasında bütün hayat felsefesi değişir Frençesko’nun. Bu eğlence düşkünü ve zengin çocuk fakirlikte ilahi bir adalet arayan, keşiş hayatına övgüler düzen biri olmuştur artık. Ve herkesi yoksulluğa çağırmaya başlar Frencesko. Çünkü İsa yoksuldur ve önemli olanda İsa gibi yaşamaktır zaten. Frençesko bu çağrıyı yaptığı zaman […]
Bu mezar turistlerin uğrak yeri olan bir mekanının bahçesinde bulunuyor. Çorlulu Ali’nin başı bu mezarda. 1670’de Çorlu da doğar Ali, bir çiftçinin oğlu olarak. Kapıcıbaşı bir süre sonra Ali’yi evlatlık ister. Ailesi çok sevdikleri oğlunu neden evlatlık verir bilinmez . Belki kapıcıbaşını çok sevdiklerinden belki korkudan titrediklerinden. Belki de oğullarının yükselmesini istediklerinden. Bilinen, Ali’nin saraya ayak basmış olduğudur. “Devletlü” olur artık Ali. Ve yükselmesi […]
Kısıklı Meydanı’nın solunda bulunan Kısıklı Camii’yi Abdullah Ağa yaptırmıştı. Abdullah Ağa da, ağaymış hani. Üsküdar’da ki sahip olduğu topraklar Beylerbeyi’nden İcadiye’ye uzanıyor oradan da Kısıklı sırtlarına ulaşıyormuş. Ve arazilerinin en uç noktasına da kendi adıyla anılan bu camiyi yaptırmış. Camisinin yanına da bir medrese. Ne yazık ki medresesi zamanımıza intikal edemeden ebediyete intikal etmiş. Abdullah Ağa’nın bu camiden başka Beylerbeyi’nde ve Langa’da da birer camisi daha […]
Uzun zamandır balıkgözü objektifle fotoğraf çekmemiştim. Şöyle bir balıkgözüyle Aya İrini Kilisesi‘ni fotoğraflayayım dedim. İyi de etmişim. Çünkü objektifimle , eğilin dedim ağaçlara. Eğildiler. Kilisenin heybetini büyülediler.
Onlarca penceresinden süzülen ışıkla inci gibi parlayan, onbinlerce çinisiyle göz kamaştıran inancın kolyesi: Rüstem Paşa Camii’nin kubbesi. Hala gitmediyseniz, kesinlikle gitmelisiniz. Kubbenin alnında bağdaş kurup, kubbeyi kesinlikle izlemelisiniz. Çünkü orada ışık, okyanus mavilerinin ve mercan kırmızılarının içinden süzülür.
Kubbe gibi değil de, papatya gibi çıktı. Ne demek lazım şimdi. Ayasofya papatyası mı?
Bu camiyi Defterdar Tahir Efendi yaptırmış. Üsküdar Belediyesi’nin “Yüzyıllar Boyunca Üsküdar” adlı kitapta, Tahir Efendi için şöyle yazıyor. “Hesap işlerinden anlar, iş bilir bir zat idi.” Eee adam defterdar, hesap kitap işlerinden anlamasın mı? O anlamayacakta kim anlayacak? Laf mı bu şimdi. Neyse… Defterdar Tahir Efendi, 2. Mahmut döneminde Şıkk-ı Evvel Defterdarlığı yapmış. Yani defterdarlığın Rumeli sorumlusu. 1 yıl sonra […]
Zeyrek Yokuşu’ndaki bu türbe küçük bir mezarlığın içindedir. Mekanın güzelliğinden olacak türbenin yanında şirin bir çayocağı vardır. Ve 3-5 masa. Adından da anlaşılacağı üzerine Mehmed Emin Tokadi 1664’te Tokat’ta doğar. İlk tahsilini de burada yapar. Tahsilini devam ettirmek için İstanbul’a geldiğinde 25 yaşında bir delikanlıdır artık ve tarih 1689’dur. Osmanlıda padişah 4. Mehmet tahttadır o zamanlar. Ünlü Köprülü sülalesi sadrazamlık makamında olup devleti yönetmektedir. Medrese […]
Alttaki camiyi İstanbul’un fethine katılmış bir asker olan, Yavaşça Şahin Mehmet Ali Paşa yaptırmış. Asker dediysem öyle normal asker değil. Kaptan-ı Derya yani Deniz Kuvvetleri Komutanı. Yavaşça Şahin Mehmet Ali Paşa’nın camisi, geçen 500 küsur yıl içinde o kadar onarımdan geçmiş ki mimari açıdan pek bir ilginçliği kalmamış. Yalnız, caminin avlusunda bulunan mezarlığı bir bahar mevsimi gerçekten görülmeye değerdir. Öyle ki mezarlık , gülllerle gülümsüyor sanki. ADRES: […]
Gizli ya da açık padişaha ve Osmanlı bürokratlarına borç veren, Yahudi kökenli ünlü bir Galata bankeri, Avram Kamondo. 1873’te öldüğünde cenazesi Paris’ten İstanbul’a getirilir ve Hasköy’de ki Yahudi mezarlığında kendi adına yapılan anıt mezara defnedilir. Ölümünde tüm esnaf kepenk kapatmıştır Galata’da. Borsa tatil edilmiştir. Not: Avram Kamondo’nun mezarı Mecidiyeköy’den Haliç Köprüsü’ne doğru giderken E-5 kenarında, Hasköy mevkinde bulunmaktadır.
Mimar Sinan. İstanbul’a sülietini kazandıran, deyim yerindeyse nakış nakış dokuyan adam. İstanbul bu kadar etkileyiciyse kuşkusuz en büyük pay Mimar Sinan’ın ya da adlandırıldığı gibi Koca Sinan‘ın. Her yerde var İstanbul’da Sinan. Kâh Üsküdar yamaçlarında kâh Haliç sırtlarında kâh Boğzaiçi’nde kah merkep bağırtacak kadar dik yokuşlarda. Ama bir yerde yok gibidir Sinan: İstiklal Caddesi’nde. Tabi o zaman İstiklal diye bir yer yok. Pera var ve bağlarıyla meşhur. Meşhur Pera […]
Bu türbede yatan,makamından alelacale kaçan biri, hemde ayakkabılarını bile giymeden. Yalın ayak İstanbul sokaklarını arşınladığından zannetmeyin ufak tefek biri. Devrin sadrazamı yani siyaseten en güçlü olan adamı. Mahmud Nedim Paşa ya da nam-ı diğer “Nedimof” Biri 1871-72 ve diğeri 1875-76 da olmak üzere iki kez sadrazam olmuş. Sadrazamlığı sırasında da dış politikada Rus yanlısı olmuş. Bu yüzden de “Nedimof” demişler Mahmud Nedim Paşa’ya. 1876’da devletin […]