Büyük kilise projeleri tasarlayan bir mimar, yetenekli bir ressam ve içi doğuyu görme tutkusuyla dolu bir seyyahtır Thomas Allom.
Mimarlık üzerine eğitim alan daha 20-21 yaşındayken tasarladığı büyük kilise projeleriyle adını duyuran biridir. Ama içindeki uzakları görme tutkusuna yenilen, bu yüzden de o büyük projeleri yapamayan biridir.
Gezme tutkusuna önce memleketi İngiltere’den başlar Allom. İskoçya, Fransa ve Belçika’yla devam eder. İlgisini çeken ne varsa da resmeder. Tabii bir ressam değil de bir mimar gözüyle.
Sonra soluğu dünyanın öbür ucunda, taa Çin’de alır. Bir ara da ülkesine geri döner. Ama içindeki tutku onu rahat bırakmadığından fazla kalamaz ülkesinde. Çünkü, kayıtlar Allom’un 1834’te İstanbul’da olduğunu göstermektedir.
1836 yılına kadar İstanbul’da kalan Allom, kâh Sultanahmet’i kâh Boğaziçi’ni kâh Ayasofya’yı kâh Kapalıçarşı’yı güzel ve canlı bir şekilde, ayrıntılara önem vererek çizer. Öyle ki çizimleri İstanbul’un tarihini aydınlatan birer belge niteliğindedir. İşte bu belge niteliğinde olan çizimlerinden birinde de Gülhane’de bulunan Alay Köşkü ile beraber Yüksek Kapı’yı resmeder.
Aslında hikaye tam da yazının bittiği yerde başlıyor.
Allom’un 1834’de kalemini tuttuğu yerde, ben 2013’te objektifimi tutmuşum. Ve bu durum Allom açısından derin bir talihsizliği ortaya çıkarmış.
Çünkü ben daha şanslıymışım. Allom’un çiziminde sırtı dönük bir adam köpekleri acımasızca döverken, benimkinde hoş bir hatun varmış.
ali says:
Çizim ile fotoğraf arasındaki fark, tarihi değerlerimize önem vermeyip asfalta gömdüğümüzü gösteriyor.
Ramazan Bedük says:
Haklısın. Ben, fotoğraftaki hatuna bakmaktan asfaltın altına gömülen tarihe bakmayı unutmuşum. Yol nereden bakılsa en az 1 metre yükselmiş. Bu da yerin altına gömülen tarih demek.
renan akman says:
yüksek kapı bâb-ı ali olsa gerek, yüce kapı mealinden…
teşekkürler
Ramazan Bedük says:
Aynen dediğiniz gibi.