Osmanlı tarihi sinema açısından adeta saklı bir hazine. Konu o kadar çok ki. Yeniçerilerin “İstemezük” nidalarıyla başlayan isyanlarından tutun, küçücük bir şehzadenin başından geçen trajediye ordan Avrupa’ya yönelen seferlere belki Mimar Sinan’ın hayat hikayesine, Evliya Çelebi’nin o muhteşem seyahatine, Katip Çelebi’inin meşakkatli bilim serüvenine kadar… Fetih 1453’te o uçşsuz bucaksız konulardan sadece bir tanesine eğilmiş.
Filmde ilk dikkatimi çeken şehzade Bayezid oldu. Çünkü Osmanlıda şehzade olmak zor iştir. Çoğu zamanda trajiktir. O dönem 5-6 yaşında olan Bayezid babasından sevgi bekler. İlgi bekler. Birkaç kez şansını dener. Ama her defasında sonuç hüsran olur. Babası her zaman soğuktur. Film bunu çok iyi vurgulamış Yalnız, Fetih 1453 tarihin ruhunu yaklamakta epeyce geri planda kalıyor. O döneme kullanılan […]
Bu filmin aynı dönemi işleyen diğer tüm tarihi filmler gibi Bizansla arası pek iyi değil. Oysa Bizans Roma’dır. Tıpkı onu yıkan Osmanlı gibi. Film sırasında şahit olduğum bir trajedidir. Ne zaman Bizans görüntüleri ekranı kaplasa seyircilerde bir kıkırdamadır başlıyor. Yer yer kahkahalar duyuluyor. Seyircilerde problem yok. Problem senoryada. Aslında senoryada da değil, dipte. Derinlerde. Zihniyetimizde.