web analytics

yerebatan sarnıcı

336 sütunuyla yerebatmış bir sarayı andıran bu yüzden de Osmanlı zamanında Yerebatan Sarayı olarak adlandırılan Bazilika Sarnıcı’ndan, fetihten sonraki 100 yıl boyunca haberi yokmuş Osmanlı’nın. Ta ki eski çağ metinlerine ve Bizans eserlerine meraklı kaşifini bulana dek…

Tam teşekküllü bir Rönesans aydını

1490 yılında Fransa’da doğan Pierre Gilles eski Yunanca ve Latince’yi çok iyi bilen bir hümanist, seçkin bir filologtur. Aynı zamanda gençlik yıllarının bir bölümünü Fransa ve İtalya kıyılarında balıkları incelemekle geçirerek  “Fransızca ve Latince Balık Adları “ adında bir kitap yayınlayan balık sevdalısı bir balıkbilimcidir. İlkçağ metinlerini aramak ve keşfetmek tutkusuyla Yunanca ve Latince el yazmalarının peşine düşen bir gezgin, bir seyyahtır aynı zamanda. Birden fazla bilimle aynı anda uğraşan, eserler veren bir Rönesans aydınıdır.

İşte tüm bu özelliklerle donanmış haliyle,  teşekküllü bir Rönesans aydını olan Gilles, Fransa kralı 1. François’in İstanbul’a diplomatik girişimlerde bulunması için gönderdiği elçilik heyetine katılır ve İstanbul’a ayak basar. Tarih 1544’tür, Gilles 54 yaşındadır ve Osmanlı tahtında Kanuni Sultan Süleyman oturmaktadır.

Gilles’in amacı İstanbul’da bir süre kalarak, İstanbul’un gerek coğrafyası gerek tarihiyle ilgili gözlemlerde bulunmak,  eski metinlerde geçen anıtların izlerini sürmek ve varolanları kayıt altına almaktır. Bu amaçla 1548’e kadar 4 yıl boyunca İstanbul’da kalır. Böylece İstanbul ilk defa Gilles’le beraber sistemli bir inceleme konusu olur.

Gilles adım adım İstanbul’u geziyor

İstanbul’u tepe tepe dolaşır Gilles. Tepelerin çaplarını, tepeler arasındaki vadilerin uzunluklarını, surları, anıtların genişliğini, yüksekliğini ve birbirlerine olan mesafelerini adım adım ölçer ve kaydeder. Ama insanlık hali işte. Atılan her adım aynı olmayabilir. Saatler süren gezi sonrası yorgun argın atılan bir adımla, sabah kahvaltısı sonrası atılan adım bir olur mu hiç? Ayrıca yolların düz ya da engebeli olması var. Öküzü var, köpeği var, yağmuru var çamuru var. Gilles, İstanbul gezilerinde aldığı notlardan derlediği “İstanbul’un Tarihi Eserleri” adlı kitabında adımları ile ilgili olarak şu tespiti yapar ve okuyucuyu uyarır: “Daha öncede yazılmış olanlar da dahil olmak üzere ‘adım’ derken yürürken attığım adımlar anlaşılmalıdır; bunun Roma adımlarıyla eşdeğer olduğunu söyleyemem.  Kıvrımlı yollar, adımların, inişte ve çıkışta, yorgun ya da dinç halde atılmış olmalarına bağlı olarak aralarında fark göstermesi, ayrıca küstah insanlarla karşılaşma ya da öküzlerin beklenmedik bir saldırısı sonucu ortaya çıkan rahatsızlıklar nedeniyle attığım her adım aynı değildir.”

Gilles Bazilika Sarnıcı’nı keşfediyor

Gilles her ne kadar attığı adımları eleştirse de o eleştirdiği adımları ile beraber İstanbul’u  gezmeye, tarif etmeye ve ölçmeye devam eder. İşte bu gezilerinden birinde eski metinlerde sıklıkla karşılaştığı ama kimsenin bilmediği Bazilika Sarnıcı’nı keşfeder. Sarnıç, evlerin arasında unutulup gitmiştir. Gün yüzüne çıkmak için kaşifini beklemektedir. Tesadüfe bakın ki kaşifi de o sıralarda İstanbul’u adım adım dolaşmaktadır. Eski metinlerde yeralan bilgilerden Bizans’ın en büyük sarnıcı olan Bazilika Sarnıcı’nın yerini saptar ve eliyle koymuş gibi bulur:

“Sarnıç, ihmal sonucu unutulmuşken, bir yabancı olan benim sabırlı araştırmalarım sonucu bulunup, çok kişinin bilgisine sunuldu. Üstüne yapılan evler sarnıcın varlığını saklamıştı. Bu evlerde oturan bazı kimselerin, her gün kuyudan su çekip kullanmalarına karşın, evlerinin altındaki sarnıçtan haberleri olmadığını anladım. Bu sarnıca bir inişi olan eve rastladığımda merdivenlerden indim, evin sahibiyle meşalelerle kürek çekerek bir bölümü suya batmış olan bir sütunlar ormanında gezindik. Ben her tarafa dikkatle göz gezdirirken o sarnıçta bol bol balık avladı ve bazı balıkları da meşalelerin ışığında üç çatallı balık zıpkınıyla yakaladı. Kuyuların ağızlarından zayıf bir ışık sızıyordu ve balıklar bu ışığa toplanıyordu.”

Yerebatan Sarayı 4

Gilless böyle efsanevi bir eseri bulunca o eleştirdiği adımlarıyla sarnıcı ölçmeden çıkmaz. Su dolu sarnıcın çevresini adım adım nasıl dolaştı sorusu ayrı bir mesele olmakla beraber onun ölçümüne göre “Sarnıcın uzunuğu 336 ayak, genişliği 182 ayaktır; çevresi 224 Roma adımıdır.”

“Tonozlar ve kemerler tuğladan yapılmıştır, duvar yüzeyleri de benzer çalışma ürünüdür, geçen zaman hiç zarar vermemişe benzer, alçı sıvayla örtülüdür.Tonozlu tavan, aralarında 12 ayak uzaklık bulunan 336 sütunla taşınır; sütunların her biri kırk dodrans’tan  daha yüksektir; sütunlar boyuna 12 sıra, enine 28 sıra halinde dizilidirler. Sütun başlıkları, bir bölümünde Korint üslubundadır, bir bölümünde ise işlenmemiştir.”

Pierre Gilles Bazilika Sarnıcı ile ilgili gözlemlerine sarnıcın Osmanlı tarafından nasıl kullanıldığını anlatarak son verir. “Sarnıca açılan çok sayıda kuyu vardır, sarnıçtan bu kuyular aracılığıyla su çekilir. Sarnıç kışın su yolundan gelen suyla dolar; bir kış ortsında sarnıca büyük bir borudan gürültüyle su geldiğini gördüm; suyun gürültüsü, sarnıç, sütun başlıklarının ortasına kadar suyla dolmadıkça kesilmiyordu. Sarnıç, Ayasofya’nın güneybatısında, ondan yaklaşık 80 Roma adımı uzaklıkta yer alır.”

Bazilika Sarnıcı Osmanlı’da masal sarayı oluyor

Bizans zamanında sarnıcın öyküsü, kuşatmalara, susuzluğa alınmış bir önlem olmaktan öteye gitmeyen renksiz, keyifsiz bir tarihe sahiptir. Ama  Osmanlı zamanında sarnıcın tarihi Doğu’ya özgü bir masalsılığa bürünüp rengarenk oluverir. Osmanlı, Bazilika Sarnıcı’na Yerebatan Sarayı der. Çünkü Bazilika Sarnıcı 336 sütunuyla yere batmış bir sarayı andırmaktadır. Sarnıcın bulunması bile başlı başına bir hikayeyken, sarnıçla ilgili dillendirilen efsanelerde başlı başına birer hikayedir. Bir efsaneye göre sarnıcın dip taraflarında cinler yaşarmış. Günün birinde meraklının biri kayıkla sarnıcın dip taraflarına doğru açılınca kaybolmuş. Kahkahalardan anlaşıldığına göre meraklıyı cinler almış götürmüş. Başka bir efsaneye göreyse  dünyalar güzeli bir cariye burada intihar etmişmiş.

1880’li yıllarda 2. Abdülhamit döneminde bir gece yarısı biri ya da birileri Ayasofya Cami’nin parmaklıklı duvarının altına “ İstemezük” yazar. İstemezük kelimesi Osmanlıda Yeniçerileri dolayısıyla da isyanı, kazan kaldırmayı hatırlattığı için sakıncalı bir kelimedir  ve direk “ Abdülhamid’i istemiyoruz” anlamına gelir. Anlaşılan birileri kazan kaldırmıştır ve neredelerse aranıp bulunması gerekir. Zaptiyeler bu aramalar için sadece sokaklara, evlere, hanlara bakmaz yeraltındaki sarnıçlara da bir bir bakarlar. Çünkü sarnıçları zaman zaman kanun kaçakları, suçlular ya da bir şekilde aranılan kişiler sığınma mekanı olarak kullanmıştır. Yeniçeriler 1826’da yok edilirken kırımdan canını kurtaran Yeniçeriler bu gibi yerlere sığınarak canlarını kurtarmışlardır.

Bugün sarnıcın büyük bir bölümünün üstünde Halide Edip Adıvar Parkı bulunmakla beraber  Osmanlı’nın inşa ettiği en büyük sıbyan mektebi olan Cevri Kalfa Sıbyan Mektebi’de  sarnıcın üzerinde bulunuyor. Mektebin şu an kafe olarak kullanılan odasında Gilles’in bahsettiği kuyulardan birini görmek mümkün. Bu kuyulardan sarnıca sepetle yiyecekler bırakılıp özellikle yazın sıcağında sarnıcın serin  havasından yararlanılıyor ve yemeklerin uzun süre bozulmadan kalması sağlanıyordu. Bu yiyecekler sarnıcı sığınma, saklanma mekanı olarak kullanan suçluların, kanun kaçaklarının da karınlarını doyurabiliyordu.

Bu yaziya 1 yorum yapilmis.

  • uzun zamandır severek takip ediyorum sayfanızı , bir ara kaybetmiştim tekrar bu gün buldum . elinize emeğinize sağlık

Yorum yapmak istermisiniz?

RSS yapılandırılmış değil.

———————————————————–

————————————————————

———————————————————-

———————————————————-

———————————————————

———————————————————

———————————————————

——————————————————–

————————————————————

——————————————————–

———————————————————

———————————————————–

——————————————————-

———————————————————–

E-mail adresinizi yazın

yeni yazılar posta adresinize gönderilsin
(E-posta adresinize gönderilen linki tıklamayı unutmayın)

——————————————————–

————————————————————

YAZI ETİKETLERİ

———————————————————-

———————————————————–

Yazıların ve fotoğrafların izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur.

————————————————————–

Bu sitede emeğe saygı esastır