En sonda söyleyeceğimi en başta söyleyeyim. Ben, yıldız yetiştiriyorum. Bunu öğrencilerime daha önce defalarca da söyledim. Bu yüzden hep aynı öğrencilerle devam ediyorum. İçlerinden ileride televizyon ve radyo programları yapan, dergi ve gazetelerde yazarlık veya editörlük yapan belki de İstanbul’u bambaşka bir şekilde tasarlayan bir tasarımcı bir mimar çıkabilir. Bunu bilmiyoruz. Zaman gösterecek ama görüntü o şekilde. İlk gezimizin üzerinden 9 ay geçti. Bir çok radyo programına katıldılar. Yazıları profesyonel bir dergide yayınlandı. Gazetelere çıktılar. Sırada televizyon programları var. Nisan-Mayıs gibi televizyon serüvenimiz de başlıyor. Bu arada gezilerimiz, İstanbul okumalarımız ve değerlendirme çalışmalarımız da devam ediyor.
Bu süreçte başka önemli gelişmelerde oldu. Artık bir adımız ve logomuz var. Logo baskılı ürünlerimiz ve hepsinden önemlisi iyi çalışan bir ortak aklımız.
Bizim “Yedi Tepe İstanbul” adlı bir whatsapp grubumuz var. Bu grupta hem İstanbul’la ilgili paylaşımlar yapıp bilgilerimizi güncel tutuyor hem de ortak aklımızı çalıştırıyoruz. Gezilerimizi okulumuzun Türkçe öğretmeni Gökhan Öztorun’la beraber yürütüyoruz. Bir gün gruba ” Gökhan öğretmeninizin tişört bastırmak gibi bir fikri var. Bence çok iyi bir fikir. Ama tişört bastırabilmek için ilk önce bir ada ve logoya ihtiyacımız var. Hadi beyin fırtınası yapalım. Neler olabilir?” diye yazdım. Hemen öneriler, tasarımlar gelmeye başladı. Bir öğrencimiz simit içine bir martı çizmiş. Martının gövdesinde ve kanatlarında Sultanahmet Cami, Kız Kulesi ve Galata Kulesi çizimleri var. Simitin üzerine de İstanbul’un Kaşifleri yazmış. Süper olmuştu, grupça da çok beğendik zaten. İşte o zaman şunun farkına vardım. Grup içindeki öğrencilerin zeka tarzları birbirinden farklı. Kimisinin sosyal zekası çok yüksek bu yüzden çok konuşkan, kimisinin de tasarım zekası. O da çok konuşmuyor ama tasarlıyor. Anlayacağınız rengarengiz.
Adımızı ve logomuzu belirledikten sonra grup içindeki bir öğrencimizin annesi “Logo baskılı şapkalar benden” dedi, başka bir öğrencimizin annesi de “Logo baskılı kazaklar da benden” dedi. Sonrasında rozet de bastırmaya karar verdik. Bu arada Legacy Ottoman Hotel’in müdürü Osman Kromer de proje serüvenimizi blog yazılarımdan takip ediyormuş. “Çorba da benim de tuzum bulunsun” dedi ve bizi Legacy Ottoman Hotel‘e çay pasta ikramına davet etti. Daha kendisiyle tanışma şansı yakalayamadık ama (inşallah bu Cuma yakalayacağız) kendisini de bu ortak aklımızın bir parçası olarak kabul ediyoruz. Her türlü öneri, değerlendirme ve davet bizim için çok önemli. Biz böyle yol alıyoruz.
Ve kazaklarımız