MÖ 411’de Atina ile Sparta savaşırlar. O zamanların İstanbul’u olan Bizantiyon savaşta Spartalıların tarafında yer alır. Ama savaşı Spartalılar kaybeder . O çağın şartlarına göre Atinalıların kenti yağmalaması gerekir. Ama Atinalılar kenti yağmalamaz. Boğaziçi’ne giriş ve çıkışları kontrol altına almak ve bunu ticari bir gelir kaynağı haline getirmek daha çok işlerine gelir. Bu nedenle Salacak açıklarında ki kaya parçalarının üzerine bir gümrük istasyonu kuruverirler. Ve Salacak açıklarındaki küçük adacık tarih sahnesine çıkar.
Bizans 12. yy’da, boğazı savunma amaçlı iki yere kule yapar. Biri, şu anki Topkapı Sarayı kıyılarıdır diğeri de Salacak açıklarındaki kayalıklardır. Yapılan kule boğazı savunduğu kadar, izinsiz tekneleri durduran bir gümrük amirliği de olmuştur. Yani hep güvenlikten sorumludur Kız Kulesi.
Osmanlı döneminde ise, boğazlar Osmanlı?nın olduğu için kulenin güvenlik için kullanılmasına gerek yoktur.
Peki ne yapar Osmanlı? Kulenin tepesine fener asar. Geceleri, özellikle de sisin yoğun olduğu zamanlarda gemilere yol göstermesi için.
Sadece gemileri değil, küçük tekneleri de düşünür Osmanlı. Fırtınalı günlerde zor durumda kalan küçük teknelere çengel atarak, onların kayalar çarpmasına akıntılara sürüklenip gitmesine engel olmak için kullanırlar kuleyi.
Top atışları için de kullanır. Lakin savaş topu değil. Merasim, kutlama topu. Bayram günlerinde, tahta yeni bir padişah geçtiğinde ya da şehri önemli bir devlet adamı ziyaret ettiğinde.
Yani Osmanlı tatlı anılarla bezer Kız Kulesi’ni. Tarih Kız Kulesi’ni böyle tatlı anılarla anımsamamızı istediği için mi diye düşüneceğim ama içim el vermiyor! Zira, Beşir Ağa’nın kellesini burada vurmuş Osmanlı.
Beşirağa kimdir? diye sorarsanız da; Kızlarağasıdır…
Anlayacağınız, kızlarağasının kellesini Kız Kulesi’nde almış Osmanlı.
Meraklısına not : Kız Kulesi’nin hakkında onlarca efsane var. İleriki yazılarımda bu konuyu ele alacağım. Hatta yazımın başlığını şimdiden koydum bile: “Atacaksan böyle atacaksın”