İstanbul’un Ermeni Mirasını Anlamak İçin Bir Okuma Önerisi: Osmanlının Gayrimüslim Tarihinden Notlar
İstanbul’da Ermeni mirasını anlamak demek neredeyse koca Ermeni tarihini anlamak demek. Çünkü Ermeni tarihine yön veren siyasi, idari ve sanatsal kişilikler bu kentte doğmuş, bu kentte yaşamış. İstanbul’un Osmanlıya 500 yıl başkentlik yaptığını ve 3 kıtanın buradan yönlendirildiğini düşünürsek bu durum gayet doğal görünüyor.
Hristiyanlığın Ortodoks mezhebine bağlı olan Ermenilerin Osmanlı tarihinde 2 kırılma noktası var. Biri Papalığın misyonerlik faaliyetleri sonucu Katolik bir Ermeni cemaatin oluşması diğeri 1821 Yunan İsyanı.
Kırılma noktasının birincisinden başlayalım. 17. yüzyılda Papalık Ermenilerin üzerindeki gücünü artırabilmek için bir misyonerlik okulu kuruyor ve misyonerlik faaliyetlerine başlıyor. Papalığın bu çalışmaları yaklaşık 150 yıl sonra meyvelerini veriyor ve Katolik Ermeni Cemaati geniş bir kitleye ulaşıp kemikleşiyor. Tabiki bu durum Ortodoks Ermenilerin hiç hoşuna gitmiyor ve “Patrik Katolik Ermenileri kiliseye aldı, hepimizi katolik yapacak” diye bir söylenti yayılıyor. Bu durum Osmanlıdaki ilk Ermeni isyanını başlatıyor. Sanıldığı gibi ilk Ermeni isyanı Osmanlıya karşı ulusal nedenlerden dolayı çıkmıyor bir cemaat ve mezhep meselesi yüzünden çıkıyor. İsyan sonucunda nur topu gibi yeni bir cemaat doğuyor: Katolik Ermeni Cemaati.
Kendisi de bir Ermeni olan ve henüz 26 yaşında olan Saro Dadyan “Osmanlının Gayrimüslim Tarihinden Notlar” adlı kitabına girişi bu olayı anlatarak başlıyor.
Kırılma noktasının ikincisi ise 1821 de Mora’da çıkan Yunan İsyanı. Çünkü bu isyan sonucunda Rumlar Osmanlı bürokrasisindeki ayrıcalıklı konumunu kaybediyor ve Ermeniler bürokraside hızla yükseliyorlar. Öyle ki Osmanlının ilk gayrimüslim nazırı (bakanı) bir Ermeni olan Kirkor Ağaton.
Kitaptaki ikinci makale ise bu hikayeyi konu almış: Osmanlının ilk gayri müslim nazırı (bakanı) olan Kirkor Ağaton’un sevincinden kalp krizi geçirerek bir gün bile nazırlık yapamadan cennete gitmesini.
Osmanlının Gayrimüslim Tarihinden Notlar, bu gibi portrelerle dolu. Hemen birkaçını örnek verecek olursam Musurus Paşa’nın diplomatik krize neden olan cimriliği, padişahla çiftliğine tavla oynayan Abraham Paşa’nın son on yılını fakirlik içinde geçirişi, Fransızların üstüne filmler çekilen “Demir Maskeli Adamı” nın aslında Tokat’lı bir Ermeni olan Avedik olduğu, Bay Yüzde Beş Kalust Gülbenkyan’ın hikayesi gibi onlarca hikaye var. Hikayelerin tarihsel bir arka planla başlaması hikayeleri daha anlaşılır kılıyor.
Hikayeler sadece portrelere ait değil yapılara da ait. Mesela Samatya’da bulunan Surp Kevork Kilisesi’nin Rumlar ve Ermeniler arasında defalarca çatışmaya neden olması, borç içinde yüzen Osmanlının Ermeni mimar Sarkis Balyan’a olan borcunu kapatmak için Galatasaray Adası’nı verişinin hikayesi gibi.
Kitap aslında sadece Ermeni tarihine yönelmemiş. Yahudi ve Rumlardan da bahsetmiş ama merkezde Ermeniler var. Dolayısıyla kitabı tanıtmak için Ermenileri merkeze alma konusunda bir sakınca görmedim.
Kitap yazarın dili, hikayelerin çekiciliği İstanbul’un gayri müslim mirasına anlamaya yönelik önemli, herkes tarafından okunabilen bir kaynak haline getirmiş.
Önemli olan da burası zaten. Bir kısma değil genele hitap etmesi ve herkes tarafından okunabilmesi.
Şiddetle tavsiye olunur.
Osmanlının Gayrimüslim Tarihinden Notlar
Saro Dadyan
Yeditepe Yayınevi
264 sayfa
Ev Dekorasyonu says:
Çok güzel bi paylaşım olmuş elinize sağlık..Aslında İstanbul’u anlamak demek Türkiye’yi Osmanlı’yı anlamak demek
Ramazan Bedük says:
Aynen katılıyorum…