Topkapı Sarayı’nın bahçesi olan Gülhane Parkı, adını burada yetiştirilen güllerden alır.
Gül, Anadolu’da çok eski zamanlardan beri yetiştirildiğinden çiçeklerin kraliçesi bilinir. Dolayısıyla bilir Anadolu halkı gül nasıl yetiştirilir, nasıl ıslah edilir, tadı nasıl çıkar ve yarin eline nasıl verilir.
Gülün, Topkapı Sarayı’nın hasbahçesine ilk gelişi Osmanlı padişahı Fatih dönemine rastlar. Tarih 1460 -1470’li yıllardır.
Sonrasında o kocaman bahçe Anadolu’nun dört bir tarafından getirilen güllerle süslenir. Gül zamanla o kadar değerlidir olur ki, 1592’de padişah 3.Murat güllerle ilgili bir ferman dahi yayınlar.
Nergisin, sümbülün, lalenin yeri başka, gülün yeriyse başkadır Osmanlı için.
Onlarca çeşidi vardır gülün. Bir tanesi iri katmerli ve sık yapraklıdır. Dalları pek uzamadığı için de oldukça dayanıklıdır. Kimbilir belki de Osmanlı bunun için Okka gülü demiştir bu çeşide. Çiçekleri yuvarlak biçimlidir ve Haziran-Temmuz aylarında olanca gürlüğüyle katmer katmer açarlar.
Sarayın gözdesidir bu haliyle Okka Gülü. Ve sarayın gözdesi olduğu için halkında gözdesidir. Bahçelerde yetiştirilip İstanbul’un sokaklarını süsler yüzyıllarca. Bununla da yetinmez ama. Hem yarin elini süsler hem de kokusunu güzelleştirir.
Sadece bu değil ki. Reçeli de güzel olur Okka Gülü’nün. Ev hanımları gül reçeli yapmak için pencerelere çıkıp “Okka gülü, Okka gülü var” diye bağıran satıcıları beklerler saatlerce.
İçenler bilirler, şerbetinin tadı da başka olur Okka Gülü’nün. Bağırır şerbetçiler sokak aralarında “Gül şerbeti var. Buz gibi buz. Otuziki dişe keman çaldırır” diye. Anlayacağınız yüzlerce yıl İstanbul’un kah sokaklarını, kah damaklarını kah aşklarını güzelleştirir Okka Gülü.
Ama bir gün umulmadık bir şey olur Okka Gülü için. Padişah 2.Mahmut zamanında yaklaşık 1830’larda, Topkapı Sarayı’nın hasbahçesinden tek tek sökülürler ve yerine Avrupa’dan getirilerin modern, batılı çiçekler dikilirler. Çünkü Saray emri vermiştir. Bundan sonra Gülhane Parkı’nda Avrupalı, Batılı çiçekler yetiştirilecektir. Okka Gülü yüzlerce yıl yetiştirildiği için eskiyi temsil eder olmuştur artık. Yenilikçi padişahta yeniliklerine bahçesinden başlayıverecektir.
Ne kadar güzel olursa olsun kar etmez artık Okka Gülü için. Siyaseten katliamına ferman verilmiştir çünkü.
Sarayın gözünden düştüğü için halkında gözünden düşmesi çok uzun sürmez Okka Gülü’nün. Bir bir güzelleştirdiği bahçelerden sökülür. Reçeli yapılmaz, şerbeti içilmez, adı anılmaz olur.
Şu an hala İstanbul’da. Ama onu ya doğuştan şanslılar ya da bahçe bahçe dolaşmakta sabırlı davrananlar görebilirler. O kadar azalır yani.
Bir hayal kursak ve Okka Gülü’nü konuştursak, Okka Gülü de dile gelse konuşsa ve ‘ne istediler ki benden, çok mu geliştiler, çok mu modernleştiler?’ dese… Bu söz koca bir tarihe kapak olmaz mı?