Yukarıda ki fotoğraf bir müzenin ziyaretçi defterinden Şubat 2010’da çekildi. Defter de şunlar yazılı:
“Bugün bu müzeyi görebilmek için biz okulu astık. Değerimizi bilin. Ve çok beğendik! ” altta sekiz isim ve üç imza.
Anlaşılan bir grup liseli müze gezebilmek için okulu asmışlar. Gezileri bitince de ziyaretçi defterine yaptıkları anlamlı kaçamağı not etmiş ve “değerimizi bilin” diye eklemişler . Herkesin okulu asıp kafelere gittiği ya da sokakları boş boş arşınladığı bir memlekette, okul asıp müze gezdiklerine göre gerçekten değerliler.
Bahsedilen ziyaretçi defteri, İstanbul Demiryolları Müzesinde ya da nam-ı diğer Sirkeci Garı Müzesi’nin ziyaretçi defteri. Aslında bu olay müzenin ruhuna da uygun çünkü müze diğer müzeler gibi, ciddi, somurtkan, asık suratlı değil. İçinde bol bol çocuksu anılar ve sesler taşıyor.
Müzenin hikayesiyse Osmanlı’nın, Cumhuriyet’in koca bir demiryolu hikayesi aslında.
Romanlara, filmlere konu olan Orient Express treni, nice Avrupalı kral, devlet adamı, ünlü sanatçı ve süper zengini Şark?ın bağrında oryantalist keyif çatmaları için yıllarca batıdan doğuya taşımıştır. Batının paralı çocukları fakir Osmanlı topraklarını lüks vagonlarından seyrederler. Lüks ve ihtişam vagonlarda öyle parıldar ki sanki raylar üzerinde giden bir saraydır Orient Expres.
Günde birkaç defa kıyafet değiştirmek, akşam yemeğine kesinlikle gala kıyafetiyle katılmak olmazsa olmazlardandır. Süper zenginlerin birbirlerine nispet ederek lükste yarışmaları ise günlük, sıradan davranışlardır.
Sirkeci Garı da bu debdebeyi doğuya taşıyan vagonların son durağı olarak yapılmıştı.
Sirkeci’ye uzanan demiryolu Sultan Abdüllaziz zamanında Almanlar tarafından yapılmıştı. Osmanlı bürokrasisinden bu demiryoluna itiraz gelmişti. “Hünkarım ecdad sarayından demiryolu geçmesi doğru mudur” diye. Abdülaziz’in yanıtı ise netti: “Şimendifer hattı geçsinde isterse sırtımdan geçsin”
Bu sözler Topkapı Sarayı’na pahalıya mal oldu. Saraya bağlı köşkler -ki bunların içinde en ünlüsü olan idam mahkumlarının üç gün süreyle tutulduğu Balıkhane Kasrı’da dahil yıkıldı. Daha sonra gar binası yine Alman bir mimar tarafından eklektik bir üslupla 1890’da inşa edildi. Yakın zamanda da garın bölümlerinden biri müze olarak düzenlendi.
Gar içinde bulunan müzenin adını herkes Sirkeci Garı Müzesi olarak biliyor oysa bu doğru değil. Müze İstanbul Demiryolları Müzesi adıyla açılmış, dolayısıyla içinde bir çok gara ait eserler sergileniyor. 23 Eylül 2005’te açılışı yapılmış, 45.5 metrekare alanda 380 adet parça sergileniyor.
Müzeye girişte sizi bir makinist kabini karşılıyor.
Kabin, Sirkeci-Halkalı hattında elli yıl boyunca çalışan 8027 nolu elektirikli banliyö treninin makinist kabini. Çocukların ya da içindeki çocuğu kaybetmemiş olanların birazcık makinistçilik oynaması için sanki özellikle tasarlanmış.
Müzede yine çocukların ilgilerini çekebilecek başka objelerde var. Bunların başında oyuncak tren setleri geliyor.
Setler birebir gerçek gibi. Raylar üzerinde model model kimi dizel kimi buharlı lokomotifler. Sıra sıra yolcu vagonları, kömür vagonları, gar binaları dahil her detay düşünülmüş.
Çocuklar geldiği zaman oyuncak trenler çalıştırılıyormuş. Çuf çuf sesleri eşliğinde müze gezmek eşsiz bir keyif olmalı. Müzede sergilenen en değerli eşya ise çini soba.
Bu emektar soba uzun bir zaman Sirkeci Garı’nın bekleme salonun ısıtılmasında kullanılan yedi sobadan biri. Gara giriş tarihi ise garın yapılış tarihiyle aynı: 1890. Yine müzede demiryolu personellerinin kullandığı kasketler, bröveler,
Adnan Erdoğdu NASIL YORUM YAPMAK İSTEMEM. BU şEHZADELER TÜRBESİNDE YAVUZ SULTAN SELİM'İN İKİ KIZI YATIYOR BİRİ HAFSA DİĞERİ HATİCE SULTANLAR HAFIZAM BENİ YANILTMIYORSA KANUNİ SÜLEYMAN'IN ANNESİ HAFSA SULTAN DEĞİLMİYDİ YANİ YAVUZUN says:
Müzenin yapımını düşünenler ve bu müzeyi halka sunmayı bir görev sayarak hazırlayan Sayın Ramazan Bedük’e sonsuz teşekkürler. Ellerine, yüreklerine sağlık demekten kendimi alamıyorum.