Osmanlı tarihi sinema açısından adeta saklı bir hazine.
Konu o kadar çok ki.
Yeniçerilerin “İstemezük” nidalarıyla başlayan isyanlarından tutun, küçücük bir şehzadenin başından geçen trajediye ordan Avrupa’ya yönelen seferlere belki Mimar Sinan’ın hayat hikayesine, Evliya Çelebi’nin o muhteşem seyahatine, Katip Çelebi’inin meşakkatli bilim serüvenine kadar…
Fetih 1453’te o uçşsuz bucaksız konulardan sadece bir tanesine eğilmiş.
Filmde, Fatih iyi karakterize edilmiş.
Hele Gülbahar Hatun fevkaladenin fevkinde.
Oğul şehzade Beyazid ise şehzade olduğu için minik bir trajedi içinde.
Fetih hazırlıklarında top döküm sahneleri özellikle etkileyici.
Diyebilirim ki filmde beni en fazla etkileyen sahneler bu sahneler oldu.
Yüzlerce santigrat derece ısıyı yiyen adamın ha bire erimiş, su gibi olmuş demiri karıştırması…
Ya Allah bağırışları içinde topun kalıptan çıkarılması…
Ve topun önde ustası Urban’la beraber halkın önünde arzı endam eylemesi.
Fetih başlangıcında ise Fatih’in üzerinde Mühr-ü Süleyman motiflerinin olduğu tılsımlı gömleğini giymesi ve onun üzerine de zırhını.
Bir tören gibi adeta.
Ağır ağır ve heybetli.
Fatih’in fethin son günü orduya seslenmesi sonrasında ordunun hep bir ağızdan Allahuekber demesi ve hep beraber sabah namazı kılmaları fetih ruhunun dinamiklerini özellikle iyi yansıtıyor. Figüran kadrosunun kalabalık olması savaş sahnelerini ve fetihteki bu ruhu güçlendirmiş.
Fotoğrafçılıkla uğraştığım için biliyorum iç mekanda ki ışık kullanımı harika. Onun için iç mekan sahneleri oldukça etkileyici olmuş.
Velhasıl kelam, Fetih 1453 bir değil birkaç kez gidilmeyi hakediyor.
Hamiş: Fetih 1453 filminde ki Bizansı küçümseme konusunu şu yazımda, Osmanlı ruhunu yansıtmaktaki kimi eksikliklerini de şu yazımda anlatmıştım.