Bugün bir dünya haritası alın ve bakın. Gözünüze ilk çarpan yer neresi. Amerikan rüyasının kıtası mı? Uygar yaşamın, çağdaş değerlerin merkezi Batı Avrupa mı? Kültürel geçmişi ve çeşitliliğiyle Çin mi, Hindistan mı? Dünyadaki vahşi yaşamın, safarinin merkezi Afrika mı? Kutuplar mı? Okyanuslar mı? Hangisi? Sait Faik için adaydı. Haritaya ne zaman baksa gözleri bir ada arardı. Derler ya adam olacak […]
Seyyah tanıktır. Hayatın, bizim yaşadığımız gibi daha önce yaşanmadığının tanığıdır. Adına Küreselleşeme denen aynileşmenin yok ettiği kültürel zenginliklerimizi bize hatırlatmaları, yüzümüze tokat gibi vurmaları bu yüzdendir. Olabildiğince taraflı olsalar da alabildiğince sevimlilerdir. Ve bütün sevimlilikleriyle tarihe adını nakşettirenlerdir. Aradan geçen bilmem kaç asıra rağmen halâ da kendilerinden bahsettirenlerdir. Seyyah normal biri değildir. Olsaydı eğer dünyanın bir ucunda, 35 yaşında, aile […]
Knut Hamsun’un Açlık adlı romanını okuyanlar bilirler. Okumayanlarda şuradan bilsinler. Açlık’ı okuduktan sonra yemek yiyebilmek biraz meşakkatli bir meseledir. Çünkü bu romanını Knut Hamsun yaşayarak, her bir kelimesini kendi açlığına banarak yazmıştır. Çağımız insanının Açlık’ı okuması farz kabilinden birşeydir aslında. Çünkü, her insanın dibe vurduğu bir dönem bir hayat kesiti vardır muhakkak. Oturup hıçkıra hıçkıra ağladığı, antidepresanlar kullandığı, intiharın kıyısına […]
Kanuni Sultan Süleyman’ın oğulları olan Selim, Mustafa ve Mehmet’in 1530 yılında Sultanahmet Meydanı’nda yapılan sünnet düğününü konu alan bu minyatürde 3 cambaz görünüyor. Sağdaki cambaz bi gayretle Dikilitaş‘ın üzerine çıkmaya çalışıyor; onun yanındaki ince bir diğerin üzerine çıktı çıkacak gibi; en soldaki ise Örme Sütun’un üzerine çoktan çıkmış bile. Tarih, işte o sütunun üzerine çıkıp da yere çakılan cambazların hikayeleriyle dolu. […]
Bir ayazma düşünün. Ortodoks Hristiyanlar, şifa bulmak için o ayazmada dinsel ayinlerini gerçekleştirsinler ve bir Osmanlı padişahı da köşkünden onları izleyip üzerilerine paralar saçsın. Sirkeci’yi Bakırköy’e bağlayan sahil yolu olan Kenndey Caddesi, tarihi epey ilginç olan ama pek kimse tarafından bilinmeyen bir ayazmaya ev sahipliği yapıyor. İstanbul tarih boyunca yüzlerce ayazmaya ev sahipliği yaptı. Ama hiçbirisi bir padişah köşküne bu […]
“ İstanbul devasa bir köpek kulübesidir: Herkes buraya adım atar atmaz bunun farkına varır ” diyerek İstanbul’un sokak köpeklerini anlatmaya başlar, 1874’te 28 yaşındayken İstanbul’a gelen ve ilerleyen yıllarda İtalyan edebiyatının en güçlü yazarlarından biri olacak olan Edmondo De Amicis. Admondo De Amicis İstanbul’şehre dair gözlemlerini etkileyici ve heyecanlı bir üslupla anlattığı “İstanbul” adlı kitabı, bu şehir üzerine yazılmış en […]
336 sütunuyla yerebatmış bir sarayı andıran bu yüzden de Osmanlı zamanında Yerebatan Sarayı olarak adlandırılan Bazilika Sarnıcı’ndan, fetihten sonraki 100 yıl boyunca haberi yokmuş Osmanlı’nın. Ta ki eski çağ metinlerine ve Bizans eserlerine meraklı kaşifini bulana dek… Tam teşekküllü bir Rönesans aydını 1490 yılında Fransa’da doğan Pierre Gilles eski Yunanca ve Latince’yi çok iyi bilen bir hümanist, seçkin bir filologtur. […]
“Ölmedim, uyuyorum” Kırların, çimenlerin arasında uzun zaman kuluçkaya yatan bir ördek varmış. Sıkıcıymış yumurtaların üzerinde günler süren bu kuluçkaya yatma meselesi ama ne yaparsın, analık işte. Ördek ana bir gün yumurtaların tek tek çatlayıp, yavruların doğumunu görünce sevinçten ağzı kulaklarına varıyor vak vak diyormuş. Ama yumurtaların en iri olanı bir türlü çatlamak bilmiyormuş. Sonunda günler günleri kovalamış ve yumurta çatlamış. […]
İstanbul demek biraz da sur demek. Çünkü İstanbul demek 20. yüzyıla kadar suriçi demek? 22 kilometrelik uzunluğuyla İstanbul’u çepeçevre kuşatan surlar 400’lü yıllarda imparator 2. Thedosis tarafından yaptırıldı. Thedosis surları öyle yaptırmıştı ki surları geçip de kenti ele geçirmek imkansız kabilinden bir şeydi. 1000 yıl 28 kuşatmaya bana mısın demedi bu surlar. Ta ki Fatih Sultan Mehmet’in […]
İtalyan seyyah Edmondo de Amıcıs 1874 yılında İstanbul’a geldiğinde Çemberlitaş’ta bulunan 2. Mahmut Türbesi’ni de ziyaret etmiş, türbenin bahçesinin gül ve yaseminlerle dolu olduğunu görmüştü. Türbenin altın yaldızlı parmaklıklarla korunan penceresinden bahçeye baktığında mis gibi gül kokusunun türbenin içine girdiğini şaşırarak farketmişti. İşte güller ve yaseminlerle dolu bu bahçeye, aralarında hanedan mensuplarının, sadrazamların, nazırların, kaptanı deryaların, kalem müdürlerinin, büyükelçilerin de […]
10 Ekim akşamı yaklaşık 8-10 kadar domuz Rumelikavağı’ndan denize atlayarak akıntı ve uzun mesafeye rağmen yüzerek Anadolu Kavağı’ndan karaya çıkınca belki de tarihte ilk defa bir domuz sürüsü bir kıtadan başka bir kıtaya yüzerek geçiyordu. Ne orada uzun zamandır yaşayan halk böyle bir olaya tanıklık etmişti ne de 1500 yıl boyunca İstanbul’a gelen yüzlerce seyyah, metinlerinde böyle bir olaydan bahsetmişti. Halk şaşkındı, […]
Boğaziçi’nde her daim görürsünüz onları. Onlar Boğaziçi’nin gruplar halinde son sürat uçan kuşlarıdırlar. Bir tür karanlıklar martısıdırlar. Denizin yüzeyinde kara damlalar gibi görünmeleri bu yüzdendir. Çokça yazıya, şiire konu olmuşlardır. Bir seyyahın namlusunun ucuna da… Tam 150 yıl öncesinden Boğaziçi’nden bir av hikayesi. Torun konuşuyor Dedem Rene Du Parquet 1833’te Paris’te doğdu. Babası Achille Parguet, bir yandan Danıştay’da dilekçe dairesi […]
Bu satırların yazarı da bir öğretmen hatta gayetiyle de mütevazi sayılır ama kendinden bahsetmiyor. Adı Sarkis Sarraf Hovhannesyan olan bir Ermeni’den bahsediyor. Çünkü Sarkis Sarraf Hovhannnesyan İstanbul’un tarihi yapılarını ve topoğrafyasını anlattığı Payitaht İstanbul’un Tarihçesi adlı kitabının giriş bölümünde kendini aynen böyle tanımlıyor: “…ben, İstanbullu mütevazi öğretmen tıbir Sarkis Sarraf Hovennesyan…” Kim bu Sarkis Sarraf Hovhannesyan ? Yapı Kredi Yayınları’ndan çıkan Osmanlılar Ansiklopedisi’nin Sarkis Sarraf […]
Ramazan ayında minareler arasına konulan ışıklı yazılar olan mahyalar bir ay boyunca şehri güzelleştiren parıltılara eşlik ediyor. İslam dünyasında sadece Türklere özgü olan bu gelenek seyyahlarında dikkatini celbetmişti. 1850’li li yıllarda İstanbul’a gelen Fransız edebiyatçı ve seyyah Theophile Gautier “…cami minareleri birer fener gibi yanıyordu; Kuran ayetleri gecenin koyu mavisine ateşli harflerle kazınmış gibiydi..” derken; Ağustos 1907’de İstanbul’a gelen İspanyol […]
Bir zamanlar uğruna can verilen tarihi eserleri, müzelerin içine hapseden değişim değil midir? Resime muhalif olan bir İslam’dan, İslam’ın son halifesini ressam yapan o kudretli güç , değişimden başka nedir? Mağralara kök boyasından resim çizen ele, binlerce yıl sonra bilmem kaç milyon megapiksellik fotoğraf makinesini değişimden başka ne vermiş olabilir? Değişim ilerlemenin motorudur. Hayat için su neyse, tarih için değişim o’dur ! Dolayısıyla tarihin tanrısıdır değişim. […]
Büyük kilise projeleri tasarlayan bir mimar, yetenekli bir ressam ve içi doğuyu görme tutkusuyla dolu bir seyyahtır Thomas Allom. Mimarlık üzerine eğitim alan daha 20-21 yaşındayken tasarladığı büyük kilise projeleriyle adını duyuran biridir. Ama içindeki uzakları görme tutkusuna yenilen, bu yüzden de o büyük projeleri yapamayan biridir. Gezme tutkusuna önce memleketi İngiltere’den başlar Allom. İskoçya, Fransa ve Belçika’yla devam eder. İlgisini çeken ne varsa da resmeder. Tabii bir […]
Topkapı Sarayı girişinde Ayasofya Meydanı’nda bulunan 3. Ahmet Çeşmesi’ne hiç, bir yabancının gözüyle bakmayı denediniz mi? Bir çoğumuz yanından geçip gideriz ya da birkaç internet sayfasından derlediğimiz bilgilerle bu çeşmeyi öğrendiğimizi, anladığımızı sanırız. Şu kişi tarafından şu dönemde yapılmıştır. Tarihi şudur. Mimari özellikleri budur. Üzerinde şunlar şunlar yazar. Bu kadar mı? Türk mimarisinin bu en nadide en zarif çeşmesi için her […]
Bir kaç gün önce Radikal’in haber vitrinine kaldırımların genişliği -pardon darlığıyla- ilgili bir haber düştü. Habere göre Sokak Bizim Derneği, yayaları en az 130 santimetrelik “kaldırım hakları”na sahip çıkmaya çağırıyor. Dernek bu sahiplenmenin nasıl olacağı konusunda küçük bir eylem planı belirlemiş.Yayalar dar, kırık dökük, araba ve sandalye-masalar tarafından işgal etmiş kaldırımları “Kaldırımölçer” bandı ile işaretleyip, daracık ya da işgal edilmiş […]
Daha baskı tekniğinin yeterli olmadığı zamanlarda; siz deyin 15. yy. ben diyeyim 16. yy.da çoğaltma tekniğinin kendisi sanatla bütünleşti adeta: Adı da gravür oldu. Ressam bir resim çizerdi önce, artık neye bakarsa, neyden esinlenirse, neyden etkilenirse…Bazen, kadın kölelerin satıldığı Avrat Pazarı’na bakardı, bazen mezar taşlarının yanında piknik yapan bir aileye, bazen Kızkulesi’nin önünde boğulmak üzere olan bir adamın cankurtanlarına, bazen de […]
Seyyah-ı Alem Evliya Çelebi evvela seyyahlığa memleketi olan İstanbul’dan başlar. Daha benim yaşımda bile değildir. 20’li yaşlarında içi gezme tutkusuyla dolu tıfıl bir delikanlıdır. Sokak sokak dolaşır İstanbul’u bu tıfıl delikanlı. Surların çevresini adım adım, camilerin kapılarını pencerelerini bir bir sayar. Hiç üşenmez. O, camilerin kubbelerini incelerken bir mimardır. Surları incelerken bir tarihçi. Yer adlarının kökenine inerken bir filolog gibidir. Kimi zaman düş gücü arşa uzanan bir hayalperestdir. […]