” Bir şehirde senelerce oturulur. Bıkılır. Usanılır o şehirden; her yerini gördüm, tanıdım sanılır. Ama daha ne görülmedik insanları, ne görülmedik sokakları, her gün önünden dört beş defa geçtiğimiz halde iyice göremediğimiz binaları vardır. Birden kafamızı kaldırır, ben bu binanın, sırtında böyle insan büyüklüğünde heykeller taşıdığını bilmezdim, deyiverirsiniz. ” […]
“Saklı Limandan Hikayeler” sergisine gittiğimde, sergi sonrası Arkeoloji Müzesi’ni biraz bi dolanayım dedim. Bayan, giriş kattaki panolarda anlatılan Arkeoloji Müzesi’nin kuruluş hikayesini dikkatle izliyordu. Uzunca da izledi zaten. Ben de onu… Not: Saklı Limandan Hikayeler sergisi ile ilgili diğer izlenim hikayeleri aşağıdadır. Mavi linklere tıklayın. İzlenim 1: Bin yaşındaki Bizanslı hatun İzlenim 3: Devrimcilerin 8 bin yıllık ayak izleri İzlenim 4: […]
Ölüm her ne kadar yalnız yaşansada mezarlıkta toplu halde ve gayet kalabalıkça bulunan mezartaşları bu görüntüye her zaman tezat oluşturur. Bu anlamıyla mezarlıklar ölümün yalnızlığına yakışmayacak derecede kalabalıktırlar. Hatta cümbür cemaat denecek derecede sıkışıktırlar. Ama üç sokak arasında sıkışıp kalmış ve muhtemelende epeyce parçalanmış bu haziredeki bu mezartaşı mezarlığında da olabildiğince yalnızdır. (Mezartaşı muhtemelen Nakşibendi tarikatına bağlı bir devlet memuruna […]
Yüzbinlerce sığırcık. Belki de milyonlarca. Aynı an da kanat çırpıyorlar. Aynı an da ötüyorlar. Aynı an da uçuyorlar. Ama birbirlerine çarpmıyorlar. Gün boyu ortalarda pek görünmeyen sığırcıklar akşama yakın vakitte ağaçların üzerine konup bekleşiyorlar. Hava kararmaya başlayınca başlıyorlar büyüleyici danslarına. Eyüp Sultan Cami’nin kubbesinin etrafında dönüyorlar. Minarelerin etrafında dolaşıp birden göğe yükselerek akrobatik hareketler yapıyorlar. Sığırcıklar bu büyüleyici danslarını […]
Bugün Hasköy’de olanca soğuğu ve karı yedikten sonra Musevilerin 150 yıllık tarihine tanıklık eden Esgher Sinagogu’nda pardon Safiye Sultan Kafe’de, dumanı tüten bir sahlep içmenin keyfi başkaydı. Ama şu soru aklıma zerk edince içtiğim sahlep boğazımda kaldı. Neden burası bir kafe olarak kullanıldı da sinagog olarak yahut Museviliğin tarihine tanıklık eden bir müze olarak kullanılmadı. Lakin, bir kaide-i şahanedir ki bu […]
Bir insanın Büyük Beyaz Köpekbalığı’yla denizde karşılaşma ihtimali 11 milyonda birmiş. Yılbaşında bilet satın alan kişiye büyük ikramiye çıkma ihtimaliyse 10 milyonda bir. Merakımı ediyorumda, acaba Nimet Abla Gişesi’nden yılbaşı bileti alıp umutlanan kişi, denize girince de köpekbalığından korkar mı?
2004 yılında İstanbul’a ilk ayak bastığımda Kadıköy’de bulunan 3. Mustafa İskele Camii’nin kubbesindeki bu kırık hilal dikkatimi çekmişti. Neden tamir etmiyorlar diye içimden öylesine geçirmiştim. Yıl 2012 hala kırık…
Ne zaman Çinili Külliyesi’ne gelsem mevsim hep Sonbahar olurdu. Ve yine bir Sonbahar. Bu fotoğrafı geçen yıl çektim, şimdi paylaşmamın nedeni mevsimlerden yine Sonbahar olması. Eğer bu Sonbahar’da Çinili Külliyesi’ne gelirseniz külliye cemaatinin çayevinde bir bardak çay içmeyi ihmal etmeyin. Ve cemaatle birazda sohbet edin. Bu öneri İstanbul’la ilgili hiçbir rehber kitapta bulunmaz. Bu da benim önerim olsun. Gidince selam […]
Bizans ve Osmanlı dönemi boyunca bu kemerin üzerinden kesintsizce 1500 yıl İstanbul’a su aktı. Ve İstanbul’un su ihtiyacının bir bölümü böyle karşılandı. Şimdilerdeyse İstanbul’un panoraması akıyor. Yerden yaklaşık 30 metre yüksektesiniz ve yaklaşık 1 kilometrelik bir yürüyüş koridorunuz var. Ve her adımınızla beraber burada 1700 yıl önce yapılan bu kemerin sırtında, İstanbul arz-ı endam ediyor karşınızda. Fatih Camisiyle, tarihi itfayesi ve […]
İstanbul’un surlarında en fazla kayıp Haliç tarafında yaşandı. Ayakapı Surları da kaybedilmeyen, direnen surların arasında. Ama bu direnişten epey yara bere aldı. Onun için de sur değil sur kalıntısı demek ne yazık ki daha uygun düşer. Fonda Fatih devrinden kalma Abdi Subaşı Camii ve Fener Rum Lisesi.
Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler Masalı’ndan fırlamışlar gibi. Büyümüşte küçülmüşler mi yoksa çok mu erken büyümüşler. İfadeleri çok yaşlı lakin. Burası İstanbul’un yoksul bir semti. Ve yıl 1924. Fotoğrafçı, National Geographic fotoğrafçılarından olan Merl La Voy’a ait.
Adını nar çiçeklerinden alan bu surların zirvesinden İstanbul başka görünür. Gitmediyseniz gidin. Çıkmadıysanız ihmal etmeyin. Not: Tam görüntü için fotoğrafın üzerine tıklayın.
Buzdolabının olmadığı, hijyenin “h”sinin bile lugatta olmadığı zamanlar. Çengele asılan kıvırcık koyunun yanına gidiyor kasaba kesilecek yeri gösteriyor, “Kes bir okka ” diyorsunuz. Akçenizin gücüne göre eti ya poşetle götürüyorsunuz ya da sırtlanarak. Fotoğrafçı, Nuruosmaniye’de ki bir kasap dükkanında çengele asılmış kıvırcık koyunları, ve dükkanın önünde kasapla bir medrese öğrencisini sohbet ederken gördüğünde deklanşöre basıyor. Fotoğraf National Geographic fotoğrafçılarından George R. […]
Bu zat-ı muhtrem Şehzade Camii’nin avlusunda, şadırvanın etrafında tıpkı Kabe’yi tavaf edermiş gibi abartısız 10-15 tur attı. Kimse de ” Sevgili şahsiyet sen ne yapıyorsun, burası tur atma mekanı mı?” diye sormadı. Herkes baktı. Allah akıl fikir falan filan versin. Hem atana hem bakana.
Maşallah arı gibiler. Vızır vızır Hüsyin Avni Paşa’nın çeşmesini restore etmekteler. Ve tam fotoğraflarını çekerken yasak dediler, çekemessin dediler. Yok ya dedim. Burası dingonun ahırı mı dedim. Çekerim dedim. Çektim de. Çünkü tarihi miras herkesindir. Ambargo koyamazsınız.
. Sirkeci Garı, romanlara, filmlere konu olan ultra zengin Orient Express’in Doğu’daki son durağı olarak yapılmıştı. Nice Avrupalı kral, devlet adamı, ünlü sanatçı ve süper zengin, Şark’ın bağrında görgüsüzce oryantalist keyif çatmaları için yıllarca Batıdan Doğuya bu gar sayesinde taşındı. Burada beklediler. Umarım, Doğuyu küçümseyen, onu sömürmeyi meziyet bilen Batının bu paralı 1.sınıf çocukları, 1.sınıf bu bekleme salonunda saatlerce canları sıkılarak […]
1950’lilerin ortaları. Kuruyup çiroz olacak uskumrular Boğaziçi’nde Poyraz’a serilmiş. Balıkçı kızının tebessümü de Poyraz’a yatıp, rakı sofralarına hazırlanan çirozlar kadar güzel. Fotoğraf: Ilo Battıgelli National Geographic fotoğrafçısı
Fotoğrafta geleneksel Osmanlı mezartaşlarının zerafetini, modern bir kadının zerafeti tamamlıyor. Mezartaşlarının başlıklarına ve kadının şapkasına dikkat! Kimbilir, belki de Osmanlı mezarlıklarıyla ilgili çekilmiş en iyi fotoğraf bu. Çünkü uygarlık tarihine yön veren iki kavram olan geleneksel ve modernite bir kadrajda buluşuyor. Yıl 1919. Yer, Üsküdar’da bir mezarlık, muhtemelen Karacacaahmet Mezarlığı. Fotoğrafçı, National Geographic fotoğrafçılarından olan Morıtımer J. Fox.
Tophane sırtlarında her biri birbirinin gözbebeği 3 insan, 3 arkadaş, 3 dost. Ve fonda İstanbul’un sülietinin gözbebeklerinden olan 3 mukaddes, 3 cami, 3 tarih. Önde Nusretiye Camii, arkada Sultanahmet Camii ve Ayasofya… Tophane sırtları
Beyazıt Kulesi’ne dair yüzlerce fotoğrafa bakmışımdır. Ama en iyisi bu. Fotoğraf o kadar güçlü ki, İstanbul’da çekilmiş gibi değil de Amerikan gangster filmlerinden fırlamış gibi duruyor. Fotoğrafı çeken aynı zamanda benim en beğendiğim İstanbul fotoğrafçılarından olan Achille Samandji. Hikayesini şurada anlatmıştım: https://www.biristanbulhayali.com/istanbulun-100-fotografcisi-kitabinda-adi-yer-almayan-bir-istanbul-fotografcisi-achille-samandji
Sebiller, İstanbul sokaklarının köşebaşlarını süsleyen mobilyalardandı. Buralardan bayram, kandil gibi günlerde su, şerbet dağıtılırdı. Bir çeşmeye monte edileni de vardı anıtsalı da. Şimdilerde fotoğraflara fon olmaktan başkaca işe yaramayan bu sebil anıtsal olanlardandı. Mihrişah Valide Sultan Sebili- Eyüp Hamiş: Sebille ilgili detaylı bilgi linktedir: https://www.biristanbulhayali.com/anitsal-bir-sebil-mihrisah-valide-sultan-sebili
Osmanlı biraz abartmış. Kuşlara ev yapayım derken saray yapmış. Çünkü bu saray 4 kubbeli, 4 kemerli, 2 katlı, 12 kapılı. İçinde de bilmem kaç odası var. Ayazma Camii- Üsküdar
Sütlüce, Evliya Çelebiye göre adını bitkisi ve havası güzel olduğu için sütünün güzel olmasından alıyor. Ermeni tarihçi Hovennasyan’a göre ise burada bulunan ve kadınların sütlerini çoğaltan bir ayazmadan. Artuk her neyse. Sütlüce’nin gayet sağlıklı, leziz bir adı var. Ve günün her saati Eyüp’ten buraya bir sandal kalkar.
İstanbul’daki Osmanlı mezarlarının çoğunu dolaşmış ve fotoğraflamışımdır. Böyle bir görüntüye hiçbir yerde rastlamadım. Ve ilk işim o üzümler olgunlaşınca, dalları üzümlerini taşıyamayınca fotoğraflamak olacak. Kendime hakim olabilirsem o üzümlerden yememeyi düşünüyorum. Her ne kadar dayanamamış, hamının bile tadına bakmış biri olarak bu olasılık çok düşük görünsede… Yer: Üsküdar’daki bir caminin haziresi (mezarlığı)