Aslolan yazıydı.
Tarih yazıyla başladı.
İnsanlığın tarihi yazıyla taçlandı.
Yazı bellekti… Mertebeydi… Candı… Canandı…
Yazı aşktı.
Kimi zaman Tanrı’nın konuştuğu dil kimi zamanda sevgiliye yazılan aşk cümlecikleriydi.
Avrupa’sı, Mısır’ı, Çin’i yazıyı bilirken biz bilmiyorduk.
Geç kalmıştık.
Ama biçare kalmamıştık.
Gün oldu devran döndü, aradan binlerce yıl geçti ve Osmanlıda yazı doruğa erişti.
Adına “Hat” dendi.
İlk olarak Bağdat’ta gelişen hat, Selçuklu da biraz şekillendi Osmanlıdaysa doruğa erişti. Bir iktibasdır, derler ki “Kuran Mekke’de indi, Mısır’da okunda, İstanbul’da yazıldı.”
Sadece Kuran ya da bilumum dinsel metinler yazılmadı ki ! Camilerin, çeşmelerin, sarayların, köşklerin, kamu binalarının, mezartaşlarının, kitapların, levhaların, hanların, hamamların birer kimlik belgesi olan kitabeleri hep “Hat” la yazıldı ” Hat” la süslendi.
“Hat” ta tıpkı hayat gibi noktayla başlar. Derken noktalar tıpkı hayatın büyüyüp çocuklaşması gibi kelime oluverirler. Kelimelerse biraz büyünce cümle oluverirler. Tıpkı olgunluğa erişen bir insan gibi…
Vav’da böyledir mesela. Hayat gibi, insan gibidir. Çünkü Vav’ın bir insan gibi alnı, tepesi, gözü, gıdığı, çenesi vardır. Başını kucağına gömmesi vardır. İnsanın anne rahmindeki duruşuna benzer. Bu kadar insanidir “Hat”.
Sözün fazlası yaklaşık 1 saat süren ” Bir Medeniyet Çizgisi: Hat” adlı belgeselde.
Belgesel güzel yazının Dünya Tarihi’ndeki yerinden başlayıp Osmanlıya, İstanbul’a uzanıyor. Yer yer Hattatların görüşünün alındığı belgeselde Hat Sanatı’nın derin felsefesi ve İslam inancındaki yeri mercek altına alınıyor.
merve says:
sayın Ramazan Bedük ‘ e bu güzel yazısından ziyade , bu güzel sanattaki hayatiyeti bizlere oldukça canlı bir şekilde anlatabilecek duyarlı ve incelikli düşüncelerinden dolayı şükran, şükran ve şükran…
Ramazan Bedük says:
Teşekkürler, teşekkürler ve teşekkürler Merve…