Dedikodu
Erkeklerin yazdıkları seyahatnameler fazla siyasi. Nasıl söyleyeyim, biraz odun gibi. Kadınların yazdıklarında ise hayata dair her şey var. Bu minvalde tavsiye edeceğim ilk kitap çok etkileyici bir kadın olduğu herhalinden belli olan La Baronne De Fontmagne adlı bir Fransız kadının İstanbul gözlemlerinden oluşuyor.
Bayan Fontmagne 1850’lili yılların İstanbul’unu “Kırım Harbi Sonrasında İstanbul” adlı kitabında akıp giden bir nehir tadında, anlatmış. Kuru bir üslubu yok. Kadına özel bir titizlikle her detaya yer vermiş. Modadan, Osmanlı erkeğinin makbul kadın standartlarından, Türk kadınlarının güzellik sırlarından, korselerden, dedikodulardan bol bol bahsetmiş. Seyahatname meraklılarının kesinlikle okuması gereken, ancak sadece sahaflardan edinebileceği bu seyahatnamedeki her sayfada bir kadının titiz gözlem yeteneğini hissetmek mümkün. Hani kimi işler için derler ya, bir kadının elinin değmesi gerekir diye bu durum seyahatnameler içinde aynen geçerli. Baştada bahsettiğim gibi, erkeklerin yazdıkları seyahatnameler fazla siyasi. Nasıl söyleyeyim, biraz odun gibi. Kadınların yazdıklarında ise hayata dair her şey var. Dedikodu dahi.
*
What is it?
İstanbul Manzaraları adlı seyahatnamenin yazarı Robert Walsh, 1800’lü yılların ünlü çarşılarından olan Tophane Çarşısı’nda dolanırken garip bir meyve görür. Hayatında ilk defa böyle bir meyve gördüğü için epeyce şaşkındır. Dokunur, çimdikler bir anlam veremez. Topa benzer ama top değil. Kabak dese kabak de değil. İçi kankırmızısı, bol sulu birşey. Satıcıya sorar: What is it? Sonrasını seyahatnamesine şaşkınlıkla şöyle kaydeder: “Karpuz adındaki bir diğer meyve çeşidi top gibi yuvarlaktır. Çiğ yenen bu meyvenin içi kan kırmızısı olup çok tatlı, suyu bol ve serinleticidir.”
Seyyah, karpuzu bu şekilde kaleme aldığına göre, anlaşılan Avrupa’nın 1830’lu yıllarda karpuzdan haberi yokmuş. Robert Walsh zengin biri. Diplomatik görevlerde bulunmuş, 10-12 kitabı olan bir yazar. Avrupa’da olup da parasızlıktan almamış olamaz yani. Avrupa’da karpuz vardı da Walsh’mı yemedi!
Gravürlerini Thomas Allom’un çizdiği, metinlerini Robert Walsh’ın yazdığı, ilk baskısı 1838 yılında yapılan “İstanbul Manzaraları” adlı seyahatname, yukarıda da bir örneği verildiği gibi sadece dönemin Osmanlı’sıyla ilgili değil dönemin Avrupa’sıylada ilgili ilginç bilgiler veriyor.
*
Zaman kaybolmasın
Otobüste, minibüste kaybolan zamanı verimli bir zamana dönüştürebilecek güzel bir cep kitabı. İstanbul’da yaşayan, okumaya meraklı biri için bu tür cep kitapları elzemdir. Trafikte kaybedilecek olan zamanı verimli bir zamana dönüştürür çünkü.
Boyut Yayınları’nın Mimarlık ve Kent Dizisi’nden çıkan bu cep kitabında, İstanbul’da 1900-1950 yılları arasında inşa edilmiş 85 anıtsal yapı mimarları ve mimari özellikleri ile beraber tanıtılıyor.
Bilgilerin kısa tutulduğu kitap, tam bir tadımlık olmuş. Fiyatı da öyle zaten: 6.35
*
Mekanın kıyafeti
Mimar falan değilim ama şu İstanbul sevdasına mimarlıkla ilgili epeyce bir kitap okudum. Okuduğum kitaplardan biri de “İstanbul Rum Cemaatinin Osmanlı Mimarisindeki Temsiliyeti” adını taşıyor.
Mimarlık bir tür kıyafet. Taşın, tuğlanın kıyafeti. Mekanın kıyafeti. İnsan nasıl kendi ruhuna uygun elbiseler giyiyorsa, cemaatlerde kendi ruhlarına uygun bir mimari oluşturuyorlar. Ve mimari o andan sonra artık cemaatin temsiliyeti haline dönüşüyor.
Yazar kitabında bu temsiliyetin nasıl oluştuğunu, yüzlerce yıllık zaman dilimleri arasında tarihsel köprüler kurarak anlatıyor. İstanbul’un gayrimüslim mirasına ilgi duyanlar bu kitabı kaçırmasınlar.
*
Bir tereddütün kitabı
5 kitaptan oluşan ilk partinin önerebileceğim son kitabı ise uzaktan bakıldığında iki tepenin heybe gibi görünmesinden dolayı heybeli ünvanını alan, yaz zamanları eski reisicumhurlardan İsmet İnönü’nün çivileme dalış yapmasıyla ünlü Heybeliada’ya dair.
Nejat Gülen’in “Heybeliada Öyküleri” adlı kitabı alırken tereddüt ettiğim ama okuduktan sonra iyiki de almışım dediğim kitaplardan biri.
Doğma büyüme Heybelili olan Nejat Gülen’nin kitabı Heybeliada’nın mezarlıklarını, kiliselerini, ayazmalarını, çam ağaçlarını, Papaz Dağı’nı, kedi ve kuşlarını, insanını anlatan yaşanmış öykülerle dolu.
arzu adıyaman says:
Yazılarını hayranlıkla takip ediyorum, hepsi ayrı güzel ve yararlı…
teşekkürler…