İstanbul’un Fethi’ni anlamak isteyene “sur gezisi, fetihe dair derli toplu bir kitap ve bir kahve içimlik kronikler” başlıkları altında özetlenen üç adımlı bir program.
Haliç’e gemiler karadan yürütüldü mü, Ulubatlı Hasan diye biri var mı, lağım savaşlarında Osmanlı nasıl yenildi, çatışmalar surların hangi bölgelerinde yoğunlaştı, İstanbul’a nasıl girildi, kente giren Osmanlılar neler yaptılar ve İstanbul nasıl imar olundu gibi popüler sorular şu ya da bu tarihçinin ağzından değil bizzat dönemin tanıkları tarafından yanıtlanıyor. Böylece okuyucu İstanbul’un Fethi’ni ana kaynaklarından öğreniyor ve geziyor tabi.
İstanbul’un Fethi
Dünya tarihine yön veren fetihlerden biri olan İstanbul’un Fethi, 2 bin yıllık Roma İmparatorluğu’na son vermekle kalmamış; bölgesel bir güç olan Osmanlı Devleti’ni dünya siyaset sahnesine yön veren bir imparatorluk haline getirmişti. Mütevazi Osmanlı bu fetihle anıtsal Osmanlı’ya adım atmış; Osmanlı’nın siyasetinden devlet törenlerine; mimarisinden yazısına; edebiyatından sanatına; ordusundan saray geleneklerine her şeyi komple değişmişti.
Fetihten önce ve fetihten sonra Osmanlı
Fetihten önce Osmanlı, bölgesinde sadece önemli bir devletti. Hepsi bu. Ama fetihten sonra dünyaya yön veren bir imparatorluk oldu. Osmanlı’nın gözlerinin bir anda Avrupa içlerine, Ortadoğu’ya, Kuzey Afrika’ya dikilmesi bu yüzdendi.
Fetihten önce Osmanlı’nın camileri birkaç kubbeden oluşan, küçük, sevimli bir mimariye sahiptiler. Fetihten sonra merkezi kubbeli ve anıtsal olarak inşa edildiler. Fatih’i, Süleymaniye’si, Selimiye’si hep bu yüzdendi.
Devlet törenleri ve protokolleri sıradan denebilecek kadar sade ve gösterişsizken görkem ve şaşayla doldu fetih sonrası.
Ve Osmanlı, fetihten sonra her şeyin en görkemlisini, zirvesini aramaya başladı. Küçük olsun bizim olsun değildi, büyük olsun dünya görsündü. Mimarlıkta zirve olan Mimar Sinan’ı, seyyahlıkta zirve olan Evliya Çelebi’yi, Baki’yi, Katip Çelebi’yi bunun için yarattı.
İstanbul’un fethini anlamak
Osmanlı’da yarattığı etki muazzam olan İstanbul’un Fethi’ni anlamak hem Osmanlıyı hem de İstanbul’u anlamak açısından önemli. Hatta şart!
Peki, ortalama bir tarih ve kültür meraklısı ortalıkta fethe dair yazılmış yüzlerce kitap ve binlerce makale varken nasıl bir seçim yapacak. Üstelik fetih, sadece okumayla da anlaşılabilecek bir şey değil. Gezi şart!
Bu yazının amacı İstanbul’un Fethi’ni anlamak isteyene “sur gezisi, fetihe dair derli toplu bir kitap ve bir kahve içimlik kronikler” başlıkları altında özetlenen kolay, anlaşılabilir, herkese hitap edebilen üç adımlı bir program sunmak.
3 adımda İstanbul’un Fethi’ni anlama rehberi
Adım 1: Kara Surları gezisi
İstanbul’u fethetmek için ilk önce onu koruyan sur duvarlarını geçmek gerekiyordu. Kentin onlarca kez kuşatılıp bir türlü ele geçirilememesinin şifresi onu koruyan surların yapısında gizliydi.
Bu surlar, Kara, Deniz ve Haliç Surları adı altında üç bölümden oluşuyordu. Savaşın esas cerayan ettiği sur bölümü Kara Surları’ydı. Fethin canlı tanıkları olan Kara Surları’nın tuğla bedenlerine savaşın izleri, bir bir işlenmişti. Ve surlar o izleri hala taşıyorlar.
6 Nisan’da başlayıp 29 Mayıs’ta sonlanan kuşatmanın muazzamlığı ancak Kara Surları’nı tanıyarak olabilir. Kara Surları’nı tanımadan İstanbul’un Fethi’ni anlamak, zihinde bir yere yerleştirmek mümkün değil.
Bu yüzden İstanbul’un Fethi’ni anlamak için Kara Surları’na dair yapılacak kısa bir gezi, programın ilk ayağını oluşturuyor. Kara surları ile ilgili rehber kitaplardan bilgi edinebilirsiniz muhakkak. Ama ben daha önce yine bu websitede Kara Surları’na dair bir gezi rehberi yayınlamıştım. Bu rehberde İstanbul’u kuşatan surların ne zaman, niçin ve nasıl yapıldığını 6,5 kilometrelik bir yürüyüş güzergahı boyunca kapı kapı anlatmıştım. Bu yazıdan da faydalanabilirsiniz: İlgili yazı şu linktedir: Kara Surları gezi rehberi
Kuşkusuz 6,5 kilometrelik sur gezisi 1 güne sığmayabileceği gibi yer yer sıkıcı da olabilir. Bu yüzden “surların ortası” olarak bilinen ve yaklaşık 1250 metrelik bir yürüyüş hattı oluşturan Topkapı-Edirnekapı sur hattı işinizi rahatlıkla görecektir. Zaten kuşatma da en fazla bu hat üzerinde yoğunlaşmış olup, İstanbul’a Osmanlı askerleri ilk bu hattan girmişti.
Adım 2: İstanbul’un Fethi’ni derli toplu anlatan bir kitap
İstanbul’un Fethi’ni anlatan deyim yerindeyse “yığınla” kitap var. Bu kitapların bir bölümü yoğun akademikken başka bir bölümü ne yazık ki yoğun ideolojik. Steven Runciman’ın “Konstantinapolis Düştü” adlı kitabı ne akademik ne ideolojik. Kitap herkesin anlayabileceği akıcı bir dille, romansı bir üslupla yazıldığından ortalama okuyucuyu sıkmadan fethi güzel özetliyor. 236 sayfalık kitabın ilk 57 sayfası Osmanlı’nın kuruluşundan Fatih’in tahta geçtiği tarih olan 1451’e kadar olan süreyi anlatıyor. Böylece fethi anlamak için gerekli tarihsel zemin sağlanmış oluyor.
Adım 3: Bir kahve içimlik kronikler
Tıp biliminde birbiri ardınca, sürekli tekrarlanan sağlık vakalarına kronik denirken; tarihte de olayların birbiri ardınca, tarihsel bir sıralamayla anlatıldığı kitap ya da kitapçıklara kronik deniyor.
İstanbul’un Fethi’ni anlamak için o dönem yaşamış, fethe bizzat tanıklık etmiş kişilerin kronikleri özellikle okunmalı. Çünkü fetihle ilgili bilgilerin büyük kısmı bu kronikler aracılığı ile bize ulaşıyor.
Nicolo Barbaro Kroniği: Nicolo Barbaro Venedikli bir doktor. Kuşatmanın başladığı 6 Nisan’dan şehrin düştüğü 29 Mayıs’a kadar, İstanbul’da kalmış ve fethe bizzat tanıklık etmiş. Diğer kroniklerden onu ayıran en önemli taraf da bu zaten. Olayları yaşamış ve gün gün not etmiş. 85 sayfadan oluşan kitap adeta bir kahve içimlik. İşte günlüğünden bir kaç kısa not.
20 Nisan: 4 Venedik gemisi yüzden fazla Osmanlı gemisinin arasından sıyrılarak Haliç’e girdi.
22 Nisan: Türkler gemileri karadan yürüterek Haliç’e indirdi.
23 Nisan: Haliç’e inen Türk gemilerini yakmak için, Bizans imparatoru girişimde bulundu.
20 Mayıs: Osmanlı toplarının yarattığı korkunç sesten dolayı birçok kadın baygınlık geçirdi.
26 Mayıs: Türklerin naraları yüzünden şehir halkı panik içinde. Herkes şehrin düşeceğini, Türklerin yakında kente gireceğini düşünüyor.
29 Mayıs: Türkler kente girdiler.
Ve aynı gün Nicolo Barbaro bir Vendeki gemisine binerek İstanbul’dan İtalya’ya kaçtı. Bu kronik müthiştir.
Bizanslı bir tarihçi olan Dukas 1400 yılında doğmuş 70 yaşında da vefat etmişti. Dukas, Nicolo Barbaro gibi fetih sırasında İstanbul’da değildi. Ege Adaları’nda bulunuyordu. Dukas’ın sıradan bir kronikçi olmadığını, Ege Adaları’nda önemli bir görevde bulunduğunu 1455-56’da bizzat Fatih Sultan Mehmet’e Midilli ve Limni adalarının haraç vergilerini kendisinin götürmesinden anlıyoruz.
Dukas, fetih sonrası İstanbul’a gelmiş, tanıklara dayanarak eserini kaleme almıştı. Canlı, romansı bir üslubu olan Dukas, kroniğinde Fatih’in İstanbul’u fethetmek için nasıl geceler boyu düşündüğünü, nasıl yalnız başına dolaştığını, halkın arasına nasıl karıştığını; topların nasıl döküldüğünü, gemilerin karadan nasıl yürütüldüğünü, Türkler şehre girince Bizanslıların Ayasofya’ya nasıl sığındıklarını, Bizans’ın üst düzey devlet görevlilerinin nasıl idam edildiklerini birbir anlatmış.
235 sayfalık kroniğin 157. sayfadan sonraki bölümleri İstanbul’un fethi’ne dair bilgiler içeriyor. Yani, okunması gereken kısım yaklaşık 80 sayfa. Bu da bir kahve içimliktir eder.
Kritovulos Kroniği: Kritovulos da Dukas gibi Bizanslı bir tarihçi ve fetih sırasında İstanbul’da bulunmuyor. O da kroniğini fetih sonrasında tanıklıklara dayanarak yazmış.
240 sayfalık kronik, bir kahve içimlik değil. Çünkü sadece İstanbul’un fethini anlatmıyor, İstanbul’un fetih sonrası nasıl imar edildiğini de anlatıyor. İstanbul’un fetih sonrası nasıl imar edildiğini döneminin canlı tanığının kaleminden duymak isteyenler, bu kroniği muhakkak okumalı.
İstanbul’a fetih sonrası göçlerin nasıl ve hangi kaidelere bağlı olarak yapıldığı, Fatih’in İstanbul’un Fethi’ni Truva’nın intikamı olarak nasıl yorumladığı gibi bilgiler, kroniği diğer kroniklerden ayıran özellikler. Ayrıca fetih sırasında yaşananlar daha detaylı anlatılmış. Kritovulos’un üslubu ve anlatımı oldukça güzel.
Bu kitapları okuduktan sonra yeniden bir sur gezisi daha yaparsanız, iyi olmaz. Muhteşem olur!!!