Daha baskı tekniğinin yeterli olmadığı zamanlarda; siz deyin 15. yy. ben diyeyim 16. yy.da çoğaltma tekniğinin kendisi sanatla bütünleşti adeta: Adı da gravür oldu.
Ressam bir resim çizerdi önce, artık neye bakarsa, neyden esinlenirse, neyden etkilenirse…Bazen, kadın kölelerin satıldığı Avrat Pazarı’na bakardı, bazen mezar taşlarının yanında piknik yapan bir aileye, bazen Kızkulesi’nin önünde boğulmak üzere olan bir adamın cankurtanlarına, bazen de güneşin Boğaziçi’nde akşama selam durmasına…
Sonra giderdi atölyesine. Alırdı eline çakısını. Çizdiği resmi kazırdı tahtaya. Kazınmayan, kabarık kalan kısımları da boyardı. Sonrasında tıpkı bir mühür gibi kağıda basardı. Ne kadar istiyorsa o kadar çoğaltırdı. 10’sa 10, 100’se 100.
Bu işlem belki de haftalarını alırdı ressamın. Zor ve zahmetliydi ama bir o kadar da estetik bir şeydi gravür. Ama fotoğraf icad olununca mertlik bir andabozuldu. Gravürün yüzüne bakılmaz oldu.
Kezzapla yapılanı da vardı gravürlerin. Ressam ilkin bakır levhayı vernikler, sonra çelik çakısıyla resmi bakır levhaya kazırdı. Kazıma işi bitince de levhayı kezzap dolu kovanın içine daldırırdı. Kazınan kısım kezzapın içinde eriyip gider, geride harika bir resim bırakırdı.
Konu İstanbul olunca, bu zahmetli sanatın üstatlarından birisi de Thomas Allom’du. Bu linkte de hayat hikayesini anlatmıştım. Tam da benim yaşımdayken İstanbul’a ayak basmıştı Allom. Çıta gibi bir delikanlıydı o zamanlar. Tüm İstanbul’u tahtaya, metale kazımıştı Allom. Yaptıklarını kezzaba bir bir batırmıştı Allom.
Aslında ün, şan, şöhret peşinde koşmayan, içindeki “Uzaklara git! Ne işin var buralarda diyen” sesi dinleyen bir adem bu Allom. İşte bu ademden İstanbul’a dair bir demet gravür.
Emirhan says:
Yazılarınızı takip ediyorum. Yalnız gözüme çarpan yanlışlığı dile getirmek istedim.
Fotograf 5’de arkada ki dört minaresiyle duran yapı Süleymaniye camiidir. Sağ yukarısında duran ise yine bir Mimar Sinan eseri olan Şehzadebaşı Camiidir. Gravürde Fatih Camii görünmüyor, görünen tahta köprü ise Kasımpaşa-Ayvansaray hattından ziyade Unkapanı-Azap Kapı arasında. Yani bugünkü Atatürk Köprüsünün yerinde.
Ramazan Bedük says:
Haklısınız, o açıdan Fatih Camii zaten görünemez.Çünkü Fatih Camii, Bozdoğan Kemeri’nin bitiminde.O kadrajda Ayvansarayı’nda zaten işi yok. Fotoğraf altıyazılar bana ait değildi, dikkat etmeden almışım. Uyarınız üzerine hemen düzeltiyorum. Saygı ve selamlarımla…
Ramazan Bedük says:
Düzelttim. İlgili link: http://www.biristanbulhayali.com/gravurcu